Ekonomi bilgisi”nin kendisin-den çok “ekonomi tarihi”nin önem kazanacağı bir döneme giriyoruz. Dikkat ederseniz, ekonomi yazarları ekonominin kendisinden çok, günlük olaylara değinen ve ekonomiyi doğrudan değil, dolaylı olarak etkileyen konularda yazmaya başladılar. Çünkü, artık küresel bütünleşme dönemi başladı. Bütün dünyada, gelişmekte olan ülke ekonomileri birbirlerine paralel biçimde hareket ediyorlar. Gelişmekte olan, fakat bir türlü gelişmiş ülke olamayan ülkeler bloğu arasında, sadece “pozitif ayrışma” veya “negatif ayrışma” gibi başlıklar öne çıkıyor. Bu ayrışmaların temel nedeni ise ya siyasi gelişmeler ya da ülkelerin oransal olarak yüksek bağları bulunan diğer ülkelerdeki ekonomik ve/veya siyasi gelişmeler oluyor.
Dünya ekonomisi ve zenginliklerinin dörtte birinden biraz fazlasını kontrol eden ABD, önümüzdeki on beş yıl içinde dünya ekonomisi ve zenginliklerinin üçte birinden biraz fazlasını kontrol edebilir hale gelecek. Bu gelişme, giderek, diğer devletlere ve özellikle de bizim gibi bir bloğa dahil olmayan ülkelere, “her konuda ABD’nin sözünden çıkmama” politikasını diretiyor. ABD, önümüzdeki on beş yılda ciddi bir biçimde silahlanacak ve istediğinin yapılması adına, silah gücünü de gündeme getirecek. Temel yeniliklerin çoğunun ABD’de çıkması ve sermaye birikiminin bu ülkede yoğunlaşması nedeniyle, ABD’de çıkmaya devam edecek olması; ABD’nin güçlü yapısını, gelecekte daha da sağlamlaştıracak.
Zor oyunu bozabilir mi?
Türkçeye de çevrilen “Kapital” kitabının yazarı Thomas Piketty ve yine Türkçeye de çevrilen “Paranın Yükselişi-Dünyanın Finansal Tarihi” kitabının yazarı Niall Ferguson, bu gelişmelerin Birinci Dünya Savaşı öncesi ekonomik gelişmelerle benzeştiğini söylüyor.
Piketty’e göre, yüzde 10’luk en üst gelir dilimi içindeki sermaye ve iş gücü arasındaki gelir eşitsizliği bile, 2010 yılı ABD’sinde, 1910 yılı Avrupa’sının bu konudaki gelir eşitsizliği olan yüzde 50 (Gini endeksi 0.49) oranına ulaştı. Bu gidişle, 2030 yılında, ABD’de bu konudaki eşitsizlik, tüm zamanlardaki eşitsizliği sollayarak, yüzde 60’a (Gini endeksi 0.58) ulaşacak.
Birinci Dünya Savaşı öncesinde, Avrupa’da sermayenin yüzde 90’ı, nüfusun yüzde 10’una aitti. Halen, bu oran, Avrupa’da yüzde 60 ve ABD’de yüzde 70. 2030 yılından önce, ABD’de bu oranın yüzde 90’a (Gini endeksi 0.85) ulaşması ihtimal dahilinde. Kısacası, yalnız bu ayrışma değil, diğer ekonomik göstergeler de, Birinci Dünya Savaşı öncesi ekonomik kıyaslamalarla örtüşüyor.
Ferguson, kitabında açıkça, bir “üçüncü dünya savaşı” olasılığından bahsediyor. Ferguson’a göre, şu andaki küresel ekonomik gelişmeler, 1914’teki yangının başlaması sırasındaki gelişmeler kadar kötü. ABD ve Çin arasındaki çatışma, patlamanın ilk kıvılcımını ortaya çıkarabilir. Aaron L.Friedberg de (the Future of US-China Relations), iki dev arasında bir çatışmanın kaçınılmaz olduğunu anlatıyor.