Para, ekonomilerden hızlı globalleşti. Ülkeler ve piyasalar arasında çok süratle yer değiştirebilen para, farklı ekonomik tedbirler, kıyas kabul etmeyen faiz oranı farklılıkları ve üretimlerdeki henüz giderilemeyen farklı maliyetler nedeniyle kolayca en çok kazandıran ekonomiye veya piyasaya kayabiliyor.
Tüm dünyada çok süratle hareket edebilen para, kaldıraçlı yatırım enstrümanları ve riski en aza indirebilme mekanizmaları(hedging) sayesinde gerçek miktarının çok daha üstünde tutarlarla piyasalara girmeye ve borsaları etkisi altına almaya başladı. Böylece, normal getirilerin 20-40 kat üzerinde getiriler elde edebildi. Örneğin, bir ülkedeki mevduat faiz oranı % 2 iken, bu manivelalar kullanılarak % 110’a varan getiriler elde edilebiliyordu. Paradan para kazanma güdüsü geçtiğimiz 10 yılda o denli arttı ki, üretim yapmanın ve üretilen malı pazarlamanın artı değeri gittikçe azaldı. Ülkemizde de aynı sıkıntı ile karşılaştık.
Merkez bankaları kontrolü kaybetti
Merkez bankalarının yarattığı para miktarı normal olarak çarpan etkisi bile düşünülse, basılan paranın 3-7 misline ancak yükselebilirken; yeni küresel iklimin getirdiği şartlar altında, kaldıraçlı enstrümanlar da kullanılarak merkez bankalarının yarattığı paranın 20-40 misline varan para hareketi yaratabildi. Sonuçta, neredeyse tüm merkez bankaları para üzerindeki kontrollerini önemli ölçüde kaybettiler.
Merkez Bankalarının para politikaları araçlarının gittikçe zayıfladığı bir ortamda, bu olguya ek olarak “merkez bankalarının bağımsızlığı” söyleminin gündeme getirilmesiyle, çoğu ülkede para politikaları, maliye politikaları ile paralelliğini kaybetti. Artık, devletlerin gelir ve harcama politikaları göz ardı edilip, para politikalarına daha fazla bel bağlama eğilimi başlamıştı. Bu eğilimin bir sonucu olarak, Avrupa Birliği’nde bile ortak Merkez Bankası(ECB) kurulmuş olmasına rağmen, “ortak maliye politikası yürütülmesi” akıl edilemedi.
Kaldıraçlı araçlar kontrol altında
Kaldıraçlı araçların ve risk azaltma mekanizmalarının ABD’den başlayarak kontrol altına alınma eğilimi, küresel ölçüde yaratılmış olan büyük kaydi paranın giderek ve süratle azalması sonucunu doğurdu. Bu ortam, ABD odaklı olarak başlayan küresel krizin ABD Merkez Bankası(FED) politikaları ile çözülebilmesini olanaksız hale getirdi. Kısacası, FED ne kadar para basarsa bassın, bastığı paranın üretim faaliyetlerini geliştirme etkisi sınırlı kalıyordu. Önceki ekonomik ortamlarda olsa, FED’in piyasaya sürdüğü bu derece yüksek para miktarı, rahatlıkla ABD ekonomisinin canlanmasını sağlayabilirdi. Anlaşılan o ki, iktisat ilminin bilinen bütün klasik kuralları değişecek.
Sorunu ancak Avrupa çözebilir
Bu aşamada, artık ABD ekonomi yönetimi ve FED ne yaparsa yapsın Avrupa Birliği’ndeki sorunlar çözülmedikçe global kriz sona ermeyecek. İpler de, bir süreliğine Almanya’nın elinde.
Geçtiğimiz 20 yılda Avrupa Birliği’nde iki çeşit devletler topluluğu oluştu. Birinci grupta Almanya, Fransa, İngiltere gibi ürettiğinden daha az veya ürettiği kadar tüketen ülkeler var. İkinci grup ise, Yunanistan, Portekiz, İrlanda gibi ürettiğinden çok daha fazlasını tüketen ülkelerden oluşuyor.
Ortak Merkez Bankası ve ortak para politikası bu ülkeler arasındaki farklılığı gideremezdi. Hak ettiğinden çok daha düşük faiz oranlarıyla borç alabilen, üretmeden tüketen ülkeler kontrolsüz biçimde borçlandılar. Ne ECB ne de Avrupa Birliği’nin Brüksel’de rahatlarına bakan bürokratları durumun farkında olabildi.
Şimdi, üretmeden tüketen ülkeler düzenin değişmemesini, yani başkalarının haklarını yemeyi sürdürmeyi istiyorlar; bunun için sokaklardalar. Hatta, bu düzenin sürdürülmesi için Türkiye ile savaşı bile göze alabilirler.