2014 aralık ayının son haftasındaki öngörülerim arasında yer alan, dolar/euro paritesinin 1.1’e yaklaşacağı yönündeki görüşüm, gerçekleşmeye başladı. Artık, paritenin yıl içinde 1.01’de kalmayacağı; 1.0’a doğru yaklaşacağı anlaşılıyor. Zaten, uluslararası bankaların görüşleri de bu yönde.
Piyasalar, mart ayında başlayacak olan Avrupa Merkez Bankası’nın parasal genişlemesini, şimdiden fiyatlandırmaya başladı. Euro’nun aşırı değer kaybedeceğinden korkan ihracatçılarımız, Türk Lirası’nın devalüasyonu yönünde, hükümet ve Merkez Bankası üzerine baskı yapmaya başladılar. İhracatçılar, böylece, Euro Bölgesi’ne yaptıkları ihracatı sürdürebileceklerini düşünüyorlar. Kredi faizleri düşer ve enerji fiyatlarındaki düşük seviyeler sürerse, bu gelişmeler de ihracatımıza olumlu yansıyacak. Öte yandan, ihracatçılarımızın, Euro Bölgesi’ne yaptığı satışlarda, mal fiyatlarını biraz yükselmeleri de gerekiyor.
Bizim Merkez ‘engel’...
Tüm gelişmiş ülke merkez bankaları, parasal genişleme yaratarak ve faizleri düşürerek, ekonomilerini canlandırma peşindeler. Bizimki ise, “ekonomi canlansın, sonra faizleri düşürürüm” diyor. İşte, Cumhurbaşkanı’nın ve hükümet üyelerinin Merkez Bankası’na yaptığı baskı, bu nedenle oluşuyor.
Maalesef, Merkez Bankamız monetarist bir parasal politika izliyor. Oysa, artık, bu politika bütün dünyada terk edildi. Merkez Bankamız, artık iyi tanıdığımız bazı ekonomistlerin, ezberlediğimiz görüşlerinden uzaklaşarak; ekonominin büyümesini destekleyen tedbirler almalı. Bu haliyle, Merkez Bankası, Türkiye’nin büyümesinin önünde bir engel oluşturuyor. Önümüzdeki dönemde, Merkez Bankası’nın faizleri daha da düşüreceğini öngörüyorum; ama, bu kararlar sopa gösterilmesi sonrasında alınmış olmamalıydı.
Büyük rezerv birikti
Dünya merkez bankalarının ellerinde, büyük döviz rezervleri birikti. Rus Merkez Bankası’nın elinde 300 milyar dolardan, İsviçre Merkez Bankası’nın elinde 400 milyar dolardan, Merkez Bankamızın elinde 100 milyar dolardan fazla döviz rezervi var.
Doğal olarak, bu rezervlerin tümü ABD doları üzerinden tutulmuyor. Rezervlerin bir bölümü, euro ve altın olarak tutuluyor. Çünkü, Merkez Bankaları kâr etmek değil, istikrarı ve dengeyi sürdürmek amacındalar. Ancak, önümüzdeki dönemde, parite dalgalanmalarına ve euro’daki değer kaybına paralel olarak, merkez bankalarının rezerv tutma kombinasyonlarında değişiklik olabilecek. Hatta, bazı merkez bankaları, İsviçre Merkez Bankası’nın yaptığı gibi, “daha fazla rezerv tutmama” politikasına başlayabilirler. Bu konudaki tutumlar, parasal dalgalanmaların yönünü biraz değiştirebilir; fakat genellikle, denge sağlayıcı bir etki yaratırlar.
ABD’den ceza sinyali...
Bir kaç gün önce Amerikan Merkez Bankası (Fed), hali hazırdaki politikasını sürdüreceğini açıkladı. Ancak, açıklamalara bir cümle ekledi. O da, bundan sonra alınacak kararlarda, uluslararası gelişmelerin göz önünde tutulacağı idi. Uluslararası sorunlar arasında; Rusya’nın genişleme politikası, Japonya’nın komşu adaları işgal etme isteği, Çin ekonomisindeki yavaşlama, İsrail’in Ortadoğu’ya bir türlü kalıcı olarak yerleşememesi, İŞİD problemi, Yunanistan’ın Rusya’ya göz kırpan solcu bir rejime kucak açması, Avrupa Bölgesi’nde bir türlü istenilen büyümenin sağlanamaması, hammadde fiyatlarındaki düşük seyir ve petrol fiyatlarının yeni dengesini ne kadar sürdürebileceği; gibi konular var.
ABD’nin bazılarını, ekonomik tedbirlerle cezalandırmaya gidebileceği; seziliyor.