Sayın Başbakan “İşsizlik sorununa çözüm üreten varsa söylesin, uygulayalım” demişti. Durmadan yazıp çiziyoruz. Ama, bizler Başbakan’a ulaşabilenler arasında yer alamadığımız için, yazılanlar çizilenler gazete sayfalarında kalıyor. Başbakan’a ulaşabilenler ise, ya bizim söylediklerimizi anlatmıyorlar ya da anlayamıyorlar. Sonuç, düzelen ekonomik göstergelere rağmen gittikçe artan işsizlik.
Sayın Bakan “Faizden para kazanma devri bitti” demişti. Bitmedi, aslında. Faiz oranı düştü ama global likidite arttığı için borç verilen para arttı. Ödenen faizlerin miktarı artıyor. Hazine’nin borçları da ödediği faiz miktarı da yükseldi. Belki, bizler için faizden para kazanma olasılığı azaldı ama yabancılar için azalmadı. Yani, değişen bir şey yok. Ne de olsa faiz, kapitalist tokatlamanın vazgeçilmezidir. Ülkelerin ve sınıfları “kurallara uygun” tokatlama aracıdır. Bazen, oyun değişir. Faizin yerini kur veya borsa alır. Sonra, yeniden sıra faize gelir. Önemli olan, borç almaktan kurtulup, borç verebilenler arasına girebilmektir. Daha önemlisi, ülkede üretimi artırmak, ekonomiyi büyütmektir. Bir ülkede işsizlik yüksekse, hiçbir şey iyi değildir.
Önümüzdeki yıllarda, gelişmiş ekonomilerin bütçe açıkları da ciddi biçimde artacak. Bu açıkların kapatılması için, yeni parasal oyunların tezgâhlanması lazım. Yabancılar için gelişmekte olan ülkeler, “riskin düşük, getirinin yüksek” olduğu ülkeler haline geldi. Yeni parasal oyun, gelişmekte olan ülkelerin kuruluşlarını ucuza kapatmak, borsalarından yüksek kar etmek, onların üretme yerine ithalat yapmalarını sağlamak, üzerine kurulu.
2010 yılında, gelişmekte olan ülkelere 721.6 milyar dolar likidite sokulacağı hesap ediliyor. Bu rakam, 2009’a göre yüzde 65’lik bir büyümeyi ifade ediyor. Gelişmiş ülkelerden, gelişmekte olan ülkelere verilecek kredilerde, bu yıl önceki yıla göre yüzde 185 artış olacak. Doğrudan yatırımlarda da yaklaşık yüzde 30 artış bekleniyor. 2011 yılından başlayarak, bu rakamlar çok daha da artacak.
Biz çok konuşur, iyi olduğumuzu anlatır ama denileni yaparız.