Yaman Törüner

Yaman Törüner

yaman.toruner@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasının üzerinden 100 yıl geçti. Tarihçiler, artık 1913 yılındaki dünyayı ve yaşanılan entrikaları açıklamaktan ve değerlendirmekten çekinmiyorlar. Charles Emmerson, bunlardan biri. 1913 Büyük Savaş Öncesi Dünya(1913 in Search of the World Before the Great War) isimli geçen ay piyasaya çıkan kitabında, savaş öncesi gelişmeleri ve emperyalist devletlerin sömürü çabalarını anlatıyor. Dışımızda bir bakış açısı ile olaylara yaklaşması, kitabın önemini daha da arttırıyor. Öte yandan, Osmanlı İmparatorluğu’nun neden gerilemeye başladığı ve nasıl çökertildiği de, şimdiki büyük güçler için bir tecrübe örneği olarak değerlendiriliyor.
Avrupa ülkeleri arasında durmak bilmeyen güç çekişmesi, komünist devrim olma olasılığı ve korkusu, Balkanlardaki şiddet, altın standardından vazgeçmeme uğruna ekonomilerin feda edilmesi, gelişmiş devletlere yönelik büyük göç dalgalarının başlaması, İran’ın jeopolitik konumunun önem kazanması, büyük petrol sahalarına sahip olduğu anlaşılan Orta Doğu’nun ve Haçlı Seferlerinden sonra yeniden Müslümanların eline geçen Kudüs’ün Osmanlı İmparatorluğu’ndan koparılmasının zorunlu görülmesi, Çin’in uyanmaya başlaması, Birinci Dünya Savaşı’nın gerçek nedeni oldu.

Tek mağlup Osmanlı devleti gibi
Çanakkale Savaşı’nın kazanılmış olmasına rağmen, savaşın tek mağlubunun Osmanlı Devleti olduğu yıllar sonra anlaşılacaktı. (Benzer durumla, Çin de karşılaştı.) Avusturya-Macaristan İmparatorluğu da savaş sonrası tamamen silindi; ama bu bölgelerde, benzer devletler yeniden oluşturuldu. Yenik Almanya bile, yıllar içinde yeniden eski sınırlarına kavuşturuldu.
1898’de, İngiliz siyaset adamı Lord Salisbury devletlerin hayatının da Darvin Teorisine uygun geliştiğini(Darwinian twist) iddia ediyordu. Salisbury, Osmanlı İmparatorluğu ve Çin Hanedanlığı’nın, Darvin’in güçsüzlerin ayıklanması(natural selection) teorisine uygun olarak, yok olacaklarını savundu. 1820’de Yunanlılar, 1860’da Sırbistan, 1878’de Bulgaristan ve Bosna bağımsızlıklarını almış; İngilizlerin Kıbrıs’ı işgali önlenememişti. 1880’den beri Mısır, İngilizlerin yörüngesine girmişti. 1911’de İtalyan’ların Tripoli ve Bingazi’yi işgal girişimleri sırasında, oraya Mısır üzerinden asker göndermemize İngilizler izin vermedi.
1908’e gelindiğinde, Osmanlı İmparatorluğu’nda reform çalışmaları başlamıştı ama İmparatorluğun bir yılda ürettiği kömür, İngiltere’nin bir günde ürettiği kadardı. İmparatorluğun demiryolu ağı, Belçika’dan azdı; Hindistan’ın onda biri kadardı. Her şeyden önemlisi, devletin mali yönetimi yabancı bankerlere geçmişti. 1896’da bir Ermeni grubu, Osmanlı Bankası’nı işgal edip, bağımsızlık isteyebilmişti.
Çin’in durumu ise, Osmanlı’dan daha kötüydü. Ruslar, 1860’da Mançurya’nın önemli bir bölümünü ele geçirdiler. 1880’de Fransa, Hanoi ve Haiphong’u işgal etti. 1884’de Fransızlar tüm Çin deniz gücünü yok ederken sadece 5 ölü vermişti. İngilizler, Burma ve Tibet’i aldılar. Şimdi ise, Çin dünyanın en büyük gücü olmaya aday.
O zamanlar, emperyalizm oyunu daha açık oynanıyordu.