Yaman Törüner

Yaman Törüner

yaman.toruner@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Dünkü yazımda, mevcut hükümetin tüm savunmasını üzerine inşa etmeye çalıştığı “demokrasi” kavramından bahsetmiş ve dünyada da Türkiye’de de tam bir demokrasi uygulaması olmadığını, bu “dünya görüşü”nün bir gelişim süreci içinde olduğunu anlatmaya çalışmıştım. Oy çoğunluğunu elde etmenin bile, her istediğini yapmak olmadığını vurgulamıştım. Aslında, demokrasilerde anayasaların, oy alanın her istediğini yapmaması amacıyla var olduğunu söylemiştim. Zaten, seçim sistemi sayesinde, bir partinin aldığı oy miktarının çok üzerinde sandalye sahibi olabilmesine olanak tanınması da, “Sandalye sahibi olmakla, her istediğini yapamamak prensibi uyarınca, sağlanmış bir ayrıcalıktır” demiştim. Sadece anayasal kurallar içinde bir demokrasiden bahsedilebilmesi nedeniyle, bir uygulamanın “demokratik olmadığını” veya “demokratik kurallara sığmadığını” savunmak, “abesle iştigal” oluyor.
Türkiye’de, millet, kendisini temsil edecekleri seçemiyor. Partilerin adayları, seçilmiş değil atanmış. Adayların sıralanması da parti genel başkanları tarafından yapılmakta. Oylar, şeyhlerin, ağaların, liderlerin görüş ve emirlerine göre veriliyor. Milletvekili seçecek oy sayısı her ilde çok farklı. Oy verenler, oy verdiği kişiyi tanımıyor bile.
Milletin seçtikleri kişiler (milletvekilleri), millet adına özgür iradelerini kullanamıyorlar. TBMM’de neye oy verdiklerini bile bilmeden, el kaldırıyorlar. Üzerlerinde, genel başkanın ve parti grubunun büyük baskısı vardır. Zaten, bir çok durumda, “grup kararı” alınıyor. Trenden inen bir daha binemiyor veya davadan dönenin hesabı görülüyor.
Bu “kısır döngü”den çıkılabilmesi ve “demokrasi”den bahsedilebilir hale gelinebilmesi için:
Siyasi Partiler Kanunu’nun bu amaca uygun biçimde değiştirilmesi,
TBMM İç Tüzüğü’nün amaç doğrultusunda değiştirilmesi,
“Lider sultası”nın yumuşatılması,
Milletvekili aday belirleme sisteminin değiştirilmesi,
Seçim sürecinin bir yıla kadar uzatılmasıyla, halkın adayları daha iyi tanımasının sağlanması,
“Partiden çok, adaya oy verilmesi” olanağının yaratılması, 
Milletvekillerinin çalışmaları ve yaptıkları işler konusunda yıllık rapor hazırlamaları gerekiyor.
Buna ilaveten, TBMM Başkanı’nın teklif ettiği, “Senato Sistemi”ni yeniden tartışmaya açmalıyız. Böylece, daha elit ve donanımlı kişiler tarafından yönetilme olanağı da bulacağız. Senato, yasaları geciktirdiği gerekçesiyle kaldırılmıştı. Ayrıca, “tabii senatör” uygulaması vardı. Bunlara tabii ki çare bulunabilir.
Kısacası, 
Milletvekili sayısına sahip olmakla her şeyi yapabileceğini düşünen,
Oy sayısı hesaplayarak cumhuriyeti bile yıkabileceğini zanneden,
Demokrasi ile sandalye sayısını karıştıran,
Sandalye sayısının, kuvvetler ayrılığı sisteminden güçlü olduğunu savunan,
“Odunu aday koysa seçtirebileceğini” varsayan,
Milletvekilinde körü körüne itaatten başka bir özellik aramayan, bu amaçla da TBMM’ye kifayetsiz adamları dolduran, Kafalardan kurtulmalıyız. Bu kafalardan kurtulmak için de, önce “kifayetsiz ama muhteris” liderlerden kurtulmalıyız. İşte o zaman, ülkemizde demokrasiden bahsetmeye başlayabiliriz.