Merkez Bankası nihayet, iki yıl içinde Kredi Mektuplu Döviz Tevdiat Hesapları (KMDTH)’nı ve Süper Döviz Hesapları (SDH)’nı kapatıyor. Bu operasyonla birlikte, ekonomimizde bir tarih kapanıyor. Bu kararı nedeniyle, Merkez Bankamızı tebrik ediyorum.
Kuzey Kıbrıs’a 1974’de asker çıkarmamızdan sonra, Türkiye’ye karşı, “ambargo” ilan edildi; tüm döviz muslukları kesildi. 1976 tarihinden itibaren, ülkemizde temel mallar bile bulunmamaya başladı. KMDTH ve Dövize Çevrilebilir Türk Lirası (DÇM) Hesapları bu dönemde devreye sokuldu.
DÇM’ler halk döviz spekülasyonu yapmasın diye icat edildi ve önceleri başarılı oldu. Daha sonra, döviz dar boğazı çıkınca, bu hesaplardan doğan döviz borçlarını 7 yılda ve taksitlerle ödeyerek kapatabildik. Dışarıdan döviz bularak veya yurt dışındaki kendi paralarını kullanarak ülkeye mal ithal edenlerin dövizleri de (garantisiz ticari borçlar), devlet teminat vermemesine rağmen, devlet garantisinde sayıldı ve bunlar da 3 yıllık bir vadede ödendi. Bu operasyonları, Yavuz Canevi ve Zekeriya Yıldırım ikilisi yaptı.
KMDTH sistemi 1976’da başladı
İşte bu dönemde, daha sonra Merkez Bankası Başkanı olacak olan Osman Şıklar (o sırada, Kambiyo Genel Müdürü ve Başkan Yardımcısı idi), KMDTH sistemini devreye soktu. Almanya’da ve diğer Avrupa ülkelerinde Merkez Bankası temsilcilikleri açıldı. Almanya’nın en büyük bankalarından Dresdner Bank ile bir anlaşma yapılarak, işçilerimizin bu bankaya para yatırmaları halinde, yüksek faiz almaları sağlandı. Ayrıca, döviz yatırıldığını belirleyen hesap ekstreleri, “Kredi Mektubu” adı altında teminat olarak da kullanılabiliyordu.
Yatırılan dövizlerin % 35’i çok düşük faizle Dresdner Bank’ta tutuluyordu. Paralar Merkez Bankamızın garantisinde olmasına rağmen, yatırılan dövizin 1/3’ü bloke ediliyor ve Merkez Bankası bu dövizleri kullanamıyordu. Bu nedenle, Alman Markı’na ödenen faiz % 15’in, hatta bazen % 18’in üzerine çıkıyordu.
İlk olarak ne yapıldı?
Para Piyasaları ve Fon Yönetimi Genel Müdürü iken, bu konuyu tartışmak üzere, Aclan Acar’la (şimdi, Doğuş Holding’de) birlikte Frankfurt’a gittik. Uzun tartışmalardan sonra, bu Anlaşma’yı (“bloody agreement” terimini kullanmıştım) tamamen ortadan kaldıracağımı söyleyerek, teminat olarak tutulan oranı önce % 25’e, sonra % 15’e kadar indirdik.
Aclan, parayı onlardan daha iyi yöneteceğimizi söylemiş ve iddiaya girmişti. Paranın bir bölümü, yönetmesi için Aclan Acar’a verildi. İddiayı kazanmasıyla, % 5 daha iade edildi.
Alman polisi zaman zaman, “para toplandığı” iddiasıyla temsilciliklerimizi basar; rahatsız ederdi. Sistemin ortadan kaldırılması fikri, ta o zamanlar kafalarımıza yerleşmişti.
Yani, Merkez Bankası’nca yapılan açıklamada yer alan ve 2003’ten itibaren, bu hesapların kapatılması için çalışılmaya başlandığı iddiası doğru değil.