Dünkü yazımda, Bab-ı Âli toplantılarının 118.’sine katılan Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK) Başkanı Mukim Öztekin’in “Ülkemizdeki Tasarruf Yetersizliği ve Büyüme Beklentileri Karşısında Bankacılık Sisteminin Sorumlulukları” konusunda bilgi verdiğini anlatmıştım. Bu önemli konuya, bugün de devam ediyorum.
Yabancı Merkez Bankalarının karşılaşılan kriz nedeniyle para basmaları, o ülkelerde tasarrufların artmasına yol açtı. Ancak, global kriz nedeniyle kendi ülkelerinde krediye ve dolayısıyla da yatırıma dönüşemeyen bu tasarruflar, bizim gibi “sığınılabilecek liman” sayılan başka ülkelere kaydı. Türk ekonomisi de, tasarruf eksikliğini dış kaynaklardan karşılamaya başladı. Ancak, bu durum ekonomimizi dış kaynağa bağımlı hale getirdi.
Tasarrufları nasıl arttırabiliriz?
Sosyal güvenlik sistemlerinin geliştiği ülkelerde, tasarruf oranının düştüğü biliniyor. Örneğin; Çin’de emeklilik sistemi olmadığı için, tasarruf oranı çok yüksek. Son yıllarda ülkemizde gerçekleştirilen sağlık ve sosyal sigorta reformları, insanımızı tasarruf etme yerine, harcama yapmaya yönlendirdi. (Hatta, çekinmeden kredi kartı borcu yapmaya ve yaygın tüketici kredisi kullanmaya başladılar.)
Türkiye’de finansal sisteme katılımın yeterince artmaması da tasarruf oranının düşük olmasına neden oluyor. Türkiye’de halkın ancak, %40-45’inin banka hesabı var. (Bu oran, gelişmiş ülkelerde %80-90’a çıkıyor.) Banka şubelerinin artması ve insanlarımızın sisteme katılımın sağlanmasıyla, hem yastık altında tutulan tasarruf değerlendirilecek hem de kayıt dışılılık ortadan kalkacaktır. Finansal okur yazarlık ve farkındalık arttıkça, finansal katılım da artacaktır.
Bireysel emeklilik sistemleri, tasarruf oranını arttırmaktadır. Bu nedenle bireysel emeklilik programları destekleniyor.
Gelir dağılımı düzeldikçe tasarruf oranının arttığını; işsizlik oranı arttıkça da tasarruf oranının düştüğünü biliyoruz. Tedbirlerimizi, bu prensiplere göre alıyoruz.
Finansal sistem, bankacılığın büyümesi sayesinde büyür. Bu nedenle, sisteme “fit and proper” yeni bankaların katılmasını sağlıyoruz. Yeni katılan bankalardan birisi Intesa; diğeri ise Mitsubishi. Bunların ikisi de, aktif büyüklükleri çok büyük olan bankalar. Bankaların sayısı artıyor ama temel amacımız, sayıyı değil kaliteyi ve rekabeti arttırmak.
Merak edilen diğer konular
- Bankaların denetiminde, “Real Time-Online” bir uygulama yapmaya hazırlanıyoruz. Böylelikle, bankalardaki her para hareketinden anında haberimiz olacak.
- Özkaynak Kârlılığı esas alınırsa, bankalar fazla kârlı sayılmazlar. Bu açıdan bakıldığında, bankalar sadece %16 kâr ediyorlar. Öte yandan, bankalar her zaman kârlarını yüksek gösterme eğilimindeler. (Oysa, diğer ticari işletmelerin hedefi, az vergi ödeyebilmek için kârlarını düşük göstermek. Gerçekte, çok kâr etmiş olmayan bankalar, yüksek kâr ediyor gibi algılanıyorlar.)
- Bankalarımızın sadece % 17’sini yabancılar kontrol ediyor. Borsadan veya doğrudan yabancılarca alınmış olan hisseler sayıldığında, bankalardaki yabancı payı, % 40-45 civarında oluyor. Öte yandan, yabancılar biri hariç kendi bankalarını getirmediler; Türk bankalarını satın aldılar. Sıkıntı yaratacak bir yabancı banka oranına izin vermeyiz.
- İstanbul Finans Merkezi’ne taşınma planımızda bir belirlilik yok. Finans Merkezi biter bitmez taşınacağız. Zaten merkezimiz İstanbul ve bu şehirde 200’den fazla denetim elemanımız var.