Astronomi, hayatın kendisidir. Evrende ne kadar küçük olduğunuzu; kurulu düzeni değiştireme-yeceğinizi, bu bilim sayesinde anlarsınız. Evreni tanıdıkça, bildiklerinizin hepsinin göreceli olduğunu keşfedersiniz. Büyükle, küçüğün; örneğin, atomla güneş sisteminin benzerliğini görünce; küçüğü öğrenerek büyüğü, büyüğü çözerek küçüğü, keşfedebileceğinizi düşünürsünüz. Gökyüzüne baktığınızda, orada keşfedilmeyi bekleyen milyonlarca cisim, cevaplanmayı bekleyen milyarlarca soru bulunduğunun farkına varırsınız. Astronomiyle uğraştıkça, diğer bütün bilim dallarının sizin için çalıştığının farkına varırsınız. Tanrı inancınız pekişir.
Matematiksel bir düzen mi var?
İşin en ilginç yanı, Türk insanının astronomiyle hiç ilgilenmemesi. Ne okullarda en son gelişmeler okutuluyor, ne de haberlerde astronomik gelişmelere yer veriliyor. Oysa, bu alanda çok ciddi buluşlar yapıldı, bilinmeyenler açığa çıkarıldı ve yepyeni teoriler üretildi.
MIT fizik profesörü Max Tegmark yaklaşık iki hafta önce, astronomi konusundaki tüm bilgileri bir araya toplayan ve yeni teoriler ortaya atan bir kitap yayımladı. Kitabın adı, Our Mathematical Universe (Matematiksel Evrenimiz). Kitap, evrendeki birçok matematiksel düzeni mercek altına alıyor ve yapılan tüm araştırma ve gözlemlerin, insanların kâinatta yalnız olduğunu gösterdiğini söylüyor. Tegmark’a göre, kâinatta insandan başka akıllı yaratık yok ama birden çok kâinat var.
İçinde bulunduğumuz galakside, canlı yaratık olmadığı aşağı yukarı kanıtlandı. Kâinattaki diğer galaksilerde ise hayat olup olmadığı bilinmiyor. Ancak Tegmark’a göre, biz nasıl tüm evrenle ilişkiye geçmeye çalışıyorsak, sinyaller gönderiyorsak, onların da bizimle ilişkiye geçmeye çalışması gerekirdi.
Tegmark’a göre, insanın, dünyamızın ve evrenin bir matematiksel düzen içinde çalıştığını görüyoruz (Matematiksel Evren Hipotezi). Matematiksel düzenden en ufak bir sapma olsa idi, biz yoktuk.
Biz uyurken neler keşfedildi?
- 1992’de güneş sisteminde yeni bir gezegen keşfedildi. 2005’te Michael Brown, Eris’i buldu.
- 2009’da uzaya atılan Kepler uydusu, güneş sistemine benzer sistemleri ve yıldızların etrafındaki gezegenleri araştırıyor.
- 1998’de, ‘supernova’lardan (ölürken büyük patlamalar yaşayan güneşler) elde edilen bilgiler, evrendeki tüm boşluğu dolduran ‘karanlık enerji’nin varlığını doğruladı.
- 1992’de, Cobe uydusu, kozmik mikrodalgaları ölçümleyerek ‘Big Bang’ modelini gündeme getirdi.
- 1995’te anti hidrojen atomları keşfedildi, anti madde bulundu.
- 2000’de, kâinatın yaklaşık % 73’ünün karanlık enerji, % 23’ünün karanlık madde ve sadece % 4’ünün bizim algılayabildiğimiz normal maddeden oluştuğu anlaşıldı.
- 1985’te galaksi topluluklarının bir araya geldiği ‘Çin Seddi (Great Wall)’ keşfedildi.
- 2000’de, kara deliklere girip çıkabilen galaksiler(‘quasar’lar) keşfedildi.
- 1999’da, uzaydaki ‘kozmik x-ray’leri(röntgen ışınları) araştıracak olan Chandra Uzay Araştırma Merkezi açıldı.
- 2000’de, güneş sistemi büyüklüğünde ‘süper kara delikler’ keşfedildi. Bizim de dahil olduğumuz Samanyolu’nda da bir ‘süper kara delik’ vardı.
- 2004’te Genesis uydusu, Güneş’in neden olduğu rüzgarların parçacıklarını tespit edebildi.
- 2009’da LCROOS ve Chandrayaan uyduları, Ay’da su olduğunu tespit etti.