Dünyanın en pahalı benzin ve mazotunu tüketiyoruz. Taşıma masraflarının yüksek olduğu Amerika Birleşik Devletleri’nde bile akaryakıt fiyatları bizimkinin yarısı mertebesinde. Bunun sebebi, akaryakıt üzerine koyduğumuz çok yüksek vergiler. Yıllardan beri vergi reformu bir türlü yapılamadığı için, Maliye Bakanlığı’nın akaryakıttan kolayca vergi alıp bütçe açığının önemli bir bölümünü bu yolla kapatmaktan başka bir yolu kalmıyor.
En büyük sıkıntı, komşumuz olan bütün ülkelerde akaryakıt fiyatlarının bizimkinin çok altında olması. Hatırlanacağı gibi, bir zamanlar benzer nedenlerle ülkemize yabancı sigara giriyor ve bu konudaki karaborsa bir türlü önlenemiyordu. En sonunda, sigara ithalatı serbest bırakıldı ve hatta, yabancı sigara firmalarının ülkemizde üretim yapmasına izin verildi. Altın kaçakçılığı da çok benzer biçimde önlendi.
Akaryakıt kaçakçılığı, önceleri Irak’a mal satmak amaçlı olarak başladı. Irak, kolayca akreditif açamadığı için, bankacılık sistemi kullanılmadan Irak’a kamyonlar dolusu mal gönderiliyor; sonra da bu mal karşılığı, kamyonlara mazot yüklenmesine müsamaha ediliyordu. Hatta, hükümetler bu konuya, “Bölge halkının yaşamını sürdürebilmesi için bu kaçakçılığa göz yumulmalı” biçiminde yaklaşıyorlardı.
Zaman içinde, akaryakıt ihtiyacının gittikçe artması, fiyatının pahalılaşması ve dolayısıyla kâr marjının yükselmesiyle, ülkemize deniz yoluyla da kaçak akaryakıt sokulması durumuyla karşılaşıldı. Bu yolla yapılan kaçakçılık son 10 yılda çok arttı. Daha önceleri, doğrudan akaryakıt getirmek yerine, “katkı maddesi” getirilerek, vergi dışı tutulan ürünlerden akaryakıt elde edilmesi yoluna gidiliyor ve gümrük teşkilatı da bu kaçakçılıkta kullanılıyordu.
Kaçakçılık önlenmeli
Hepimiz akaryakıt kaçakçılığının önlenmesini istiyoruz. Akaryakıttaki kaçakçılığın önlenememesi, hem vergi gelirlerinin azalması bakımından Maliye Bakanlığı’nı, hem petrol ve gaz işiyle uğraşanların gereksiz ve haksız biçimde suçlu gibi gösterilmesi bakımından tüm petrol sektörünü hem haksız zenginleşme olması ve giderek terör örgütünün de buradan çıkar sağladığının anlaşılması bakımından tüm halkımızı ilgilendiriyor.
Petrol kaçakçılığının önlenebilmesi için, Enerji Piyasası Denetleme Kurumu (EPDK) kollarını sıvadı. Ülkemizde kullanılan akaryakıtların içine konulacak çok az miktarda “ulusal markör” sayesinde kaçak petrolün belirlenmesi sağlanacaktı. Ama, bu noktada çok büyük bir hata yapıldı. Uluslararası ihaleler açılmasına rağmen, ihaleler iptal edildi ve “markör”ün TÜBİTAK tarafından imal edilmesi öngörüldü. Bu konuda tecrübesi olmayan TÜBİTAK’ın aceleyle işe koyulması, “markör”ün yeterli ön deneyiminin yapılmamış olması ve koruma tedbirleri alınmamış olması nedeniyle, “ulusal markör” deneyimi bir fiyasko oldu.
“Ulusal markör” üretimi, “banknot basılması” gibi, “güvenlik” gerektiren bir işti ve bu nedenle bu işte çalışanların da belli şartları kabul etmesi ve “güvenlik standartları”nın belirlenmesi gerekiyordu.
Olmadı.
- “Ulusal markör”ü üreten kişilerden birisi, ayrılıp kendi işini kurdu.
- “Markör” yeterince dağıtılamadı ve akaryakıtçıları suçlayabilecek ölçüde “kesin ölçüt” sağlayamadı. Birçok durumda, “markör” kullanıldığı halde, akaryakıt “kullanılmamış” görüntüsü verebildi.
- “Markör”ün formülünün yabancılara sızdırıldığı işi bilmesi gerekenlerce konuşuluyor.
Bu durumda, asıl suçlu kim? EPDK mı? Maliye mi? Yoksa, akaryakıt ve gaz sektöründe mi?