Yaman Törüner

Yaman Törüner

yaman.toruner@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Dünkü yazımda, Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika’nın Dünya Bankası ile IMF’nin yerini alacak bir kalkınma bankası(The New Development Bank) kurma kararı aldıklarından bahsetmiştim. Bu kararı takiben, Brezilya Cumhurbaşkanı D. Rousseff, Amerikan Merkez Bankası’nın (FED) kendi ekonomisini desteklerken, diğer ekonomileri göz ardı ettiğini; yeni oluşumun FED’in politikalarını gözden geçirmesi ve faizleri bir an önce yükseltmesi için bir baskı da oluşturacağı demecini verdi.
FED, bir süredir merkez bankacıların ve özellikle de gelişmekte olan ülkelerdeki ekonomi yöneticilerinin gittikçe artan biçimde eleştirilerini alıyor. Eleştiriler, 2013 Eylül ayından itibaren, FED’in piyasadan para çekme operasyonlarına başlamasıyla arttı.
FED bu operasyona, uzun vadeli faizleri düşürerek, bankaların daha fazla kredi vermelerini teşvik etmek amacı ile başladı. Faizler, enflasyon oranlarının bile altına indirildi. Bu değişim, uzun vadeli Amerikan Hazine tahvillerinin getirilerini (yield) artırdı. Yatırımcılar, gelişmekte olan ülke borsaları ve tahvillerine yatırım yapacaklarına, en risksiz ülke sayılan ABD Hazine bonolarına yatırım yapıp, iyi getiriler elde etmeyi yeğlediler.

Gelişmekte olan ülkeler
Bu durum, tüm gelişmekte olan ülke borsaları endekslerinin düşmesine ve bu ülkelerin borçlanma faizlerinin artmasına yol açtı. Bizimki dahil, bazı ülke merkez bankaları faiz yükseltmek zorunda kaldılar. Dolar likiditesinin düşmesi, gelişmekte olan ülke paralarının değer kaybetmesine yol açtı. Bizdeki, faiz düşürme-çıkarma kargaşası da aynı döneme rast geliyor. ABD faizleri düşürürken, biz artırmak zorunda kalmıştık. Döviz fiyatlarındaki artış baskısını önlemek için, faizler gereğinden fazla artırılınca da, hükümet ile Merkez Bankası’nın arası açıldı. Merkez Bankamız, biraz aceleci ve aşırı tepkili bir davranış sergilemişti.
FED’in kararı sonrasında, gelişmekte olan ülkelerin faiz maliyetleri % 11’i buldu. IMF’nin mali yardım paketini reddeden Ukrayna, % 7.5’i aşan faizlerle borçlanmak zorunda kaldı.

ABD hâlâ çok güçlü ama
70 yıl önce oluşturulan IMF ve Dünya Bankası sistemi artık dünya ülkelerinin ihtiyaçlarını karşılayamıyor. Bu bankaların sürekli ABD’nin istekleri doğrultusunda “reçete” yazmaları da gelişmekte olan ülkeleri yeni arayışlar içine soktu. Ancak, ABD‘nin dünya ekonomisi üretim gücünün % 23’ünü tek başına elinde tutması, Euro bölgesi dışındaki ticaretin çoğunun dolarla yapılıyor olması ve tüm ülkeler döviz rezervlerinin % 60’ının dolarla tutuluyor olması, doların ve FED’in dünya ekonomisi üzerindeki hegemonyasının sürmesine neden oluyor. Öte yandan, son 10 yılda, Ekvador ve Salvador gibi ülkeler kendi paralarını yok sayıp, ülkelerinde dolar kullanmaya başladılar.
FED’in bu politikasına 2015 yılı ortalarına kadar devam edeceğini açıklaması, Brezilya, Hindistan, Endonezya, Güney Afrika, Güney Kore, Meksika ve Türkiye’yi beklendiğinden kötü etkiliyor. FED, bazı gelişmekte olan ülke merkez bankalarıyla yaptığı Swap (repo benzeri işlem) anlaşmalarını da askıya aldı. Bu ülkeler arasında, Şili, Dominik Cumhuriyeti, Endonezya, Peru ve Hindistan da vardı. Bunun üzerine, Çin, Brezilya ve Hindistan merkez bankaları FED’i “para savaşları” başlatmakla suçladı.
Halen, dünyanın en çok borç veren ülkesinin Çin ve en çok borç alan ülkesinin de ABD olmasına karşılık, ABD’nin ve ABD üreticilerinin en düşük faizle borçlanıyor olmasını, gelişmekte olan ülkeler karşılaşılmamış bir sömürü biçimi olarak görüyorlar. Bu durum gerilimi daha da artırıyor.