Şimdiye kadar kaçınılmaz olarak ve olması gerektiği gibi, siyasi gelişmeler ekonomimizi az veya çok etkiledi. Birçok ekonomist de, siyasi dalgalanmaları baz alarak ekonomik tahminler yaptı. Öte yandan, mevcut iktidarların gitmesi için bile ekonomik kriz beklentisi kovalayan çevreler vardı.
Ancak son yıllarda bu beklentilerin hiçbiri gerçekleşmedi. 2015 yılı içinde de böyle bir senaryonun gerçekleşmesi olanaksız. Kısacası ne basının susturulmaya çalışılması, ne paralel yapı operasyonu, ne genel seçim, ne eski bakanların yüce divana gidip gitmemesi ne de Kürt meselesi, ekonomimizi birebir etkileyecek konuma ulaşamayacak.
Ekonomiyle etkileşim...
Doğal olarak yukarıda sayılan ya da sayılmayan tüm siyasi gelişmelerin, ekonomimize ya da ekonomik kararlara bir etkisi olacaktır. Ancak 2015 yılında bu etkilerin sınırlı kalacağı anlaşılıyor. Bu öngörünün iki nedeni var. Nedenlerden birincisi, komşularımızın ve yakın bölgemizdeki siyasi sorunların bizim sorunlarımızın çok üstünde olması. İkincisi küreselleşen dünyada risk algısının değişmesine paralel olarak yabancı yatırımların, ciddi bir siyasi değişim olmadıkça uluslararası mali sisteme bağlılığını kanıtlamış olan ülkelerden vazgeçmemeleri.
Dışlanma olasılığı
Bu yılki seçimlerin iktidar partisi tarafından kazanılması halinde 2015 yılının ikinci yarısından başlayıp, diğer yıllara sirayet edecek biçimde ülkemizdeki laik kesim, gittikçe zorlaşan bir hayat tarzı sürdürecek. Bu siyasi zorluğa karşın ne Avrupa Birliği, ne ABD, ne de diğer gelişmiş ülkelerin Türkiye’yi dışlama seçenekleri bulunmuyor.
Çünkü:
a) Brezilya ve Arjantin dahil birçok gelişmekte olan ülkenin yatırım iklimi bizimkinden çok daha kötü.
b) Gelişmiş ülkelerin Rusya ve İran gibi bazı ülkelere koydukları ambargo, ambargo konulan ülkelere sermaye girişini ve yabancı yatırımları engelliyor.
c) Düşen petrol ve enerji fiyatları ülkemizin ‘cari dış açık’ problemini, en azından bu yıl için sorun olmaktan çıkardı.
d) Nükleer santraller yapımına girişilmiş olsa bile Türkiye’nin nükleer silah yapması veya bir biçimde batıdan kopması tehdidi algılanmıyor.
e) Türk ekonomisi yeri geldiğinde artık adına ‘kur artışı’ denilen ciddi devalüasyonlara izin veriyor. Böylece yeni bir denge oluşturulmasını takiben yabancı yatırımcılar sıcak para veya doğrudan yatırım amacıyla ülkemize gelebiliyorlar. Bu konuda Merkez Bankamızı da ‘yumuşak iniş’ler sağlamış olması nedeniyle kutlamak gerek.
f) Ülkemizde, Maliye ve Ekonomi bakanlıkları çok iyi işliyor. Maliye Bakanlığı, tam bir vergi reformu yapamamış olsa bile, vergi gelirlerini ve kontrollerini arttırdı. Bütçemiz gittikçe artan oranda faiz dışı fazla veriyor. Hazine iyi bir borçlanma stratejisi uyguluyor ve seçim önceleri biraz gevşek bırakılsa bile siyasi baskılarla kontrolsüz harcama yapılmıyor.
g) İşadamları ile hükümet ilişkileri siyasi düşünüş farklılıkları olsa bile konu ekonomi ve büyüme olunca birbirlerini destekleyen bakış açıları ile yürütülüyor.
Türkiye’ye yabancı yatırımı, bu yıl siyasetten fazla etkilenmeden devam edecek.