60’lı yıllar elmas ve pırlantanın daha güncel olarak gündemimize girdiği yıllardı. Aslında elmas, sanıldığı gibi, o kadar da zor bulunan bir maden değil. Ama, üretici firmalar bir oligopol oluşturmuştu ve arzı; dolayısıyla da, elmas fiyatını kontrol ediyorlardı. 60’lı yıllardan itibaren evlenme teklifleri, çeşitli reklam programları ile de desteklenerek, pırlanta yüzükle yapılmaya başlandı. Bu yüzük, damadın iki aylık maaşı değerinde idi. Üstelik, pırlanta yüzükler, bir anı olarak saklanır ve bir daha satılmazdı. Bu kültürün yerleştirilmesiyle, pırlantaya sürekli bir talep oluşturuldu. Özellikle, Güney Afrika pırlanta şirketi De Beers’in çabalarıyla yerleşen bu yeni kültür sayesinde, pırlanta üreticileri piyasa fiyatını kontrol edebiliyorlardı. 60’lı yıllarda, sadece pırlantada değil, birçok üründe “oligopolist rekabet” olgusu gündemimize girdi.
Aynı yıllarda, “Keynesyen” ekonomi prensiplerinin yerini “monetarist” yaklaşımlar almaya başladı. Keynes, “devletler genel talep seviyesini düzenlemelidir” derken; Friedman, “hükümet harcamaları, her yıl %3 civarında artırılmalıdır” diyerek; ekonominin sorunlarına rakamsal çözümlerle yaklaşmaya başladı.
70’li yıllarda iflaslar
70’li yılların başında, ABD’de Penn Central Demiryolu Şirketi’nin çökmesi üzerine, demiryolları devletleştirildi. Onun yerine kurulan devlet şirketi Amtrak Demiryolu Şirketi, günümüzde de hizmet veriyor. Ancak, Amerikalılar hâlâ, hızlı trene sahip olamadılar. Ama, onlar saatteki hızı 250 km. (140 mil)’yi aşmayan trenlere hızlı tren demiyorlar. Bizim hızlı tren, orada yavaş sayılıyor.
70’li yılların başında iflas eden U.S. Steel, Penn Central gibi Amerikan şirketleri, kendi kötü yönetimlerini suçlamak yerine; sendikaları, devlet düzenlemelerinin fazlalığını, yüksek vergileri, çevre koruma tedbirlerini ve yabancıları suçluyorlardı.
Ama, sonunda, kötü şirket yönetimleri, verimsiz ve pahalı üretim süreçlerine neden oldu. 70’li yılların başından itibaren, Amerikalılar, başta Japon arabaları olmak üzere, yabancı otomobilleri satın alamaya başladılar. Bugün Amerikan otomotiv sanayinin karşılaştığı krizin temelleri, o yıllara dayanıyor.
Dış ticaret açıkları
İşte, ABD’nin devasa dış ticaret açıkları, böyle başladı. Önceleri, başta Japonya ve Çin olmak üzere diğer ülkelere, elektronikler ve otomobiller karşılığında, tarım ürünleri ve Hollywood yapımı filmler ihraç edilirken; daha sonra, ithal edilen mallar karşılığında, hisse senetleri ve hazine bonolarının yanı sıra, gayrimenkul de ihraç edilmeye başlandı.
Bugünlerde bizde de görülen, “yabancılara gayrimenkul satışı” olgusu, 70’li yıllarda, ABD’de geniş ölçüde uygulama alanı bulmuştu. Adam Smith’in Milletlerin Zenginliği kitabında sözünü ettiği, “yabancılara en çok kâr sağlayan ülkeler, en çok zarar görürler” prensibi devredeydi.
Bu ilginç serüvene, yarınki yazımda devam edeceğim.