Kusursuz bir fabrikadır insan vücudu; ancak nasıl fabrikalardaki makinaların zamansal bakımları oluyorsa bizim vücudumuzun da bazı dönemler özel bakıma ihtiyacı var. Şimdi tam da senelik bakımlarımızı yapmamız gereken dönem işte. Bahar dönemlerinde mevsim geçişlerinde biyolojik fabrikamızda yorgunluk, isteksizlik hatta depresif bir ruh hali kaçınılmaz oluyor. Bununla beraber kas ağrıları, uyku isteği, sinirlilik görülebiliyor.
Mevsim geçişlerinde de aktif kalabilmek için ne yapmalı?
Günlük içmemiz gereken suya bu dönemlerde özellikle dikkat etmeli; ağırlığınıza göre 2.5-3 lt dolaylarında su tüketmeye gayret etmelisiniz. Unutmayın su en iyi toksinsavardır.
Açık havada yürüyüşler yaparak seratonin (mutluluk) hormonunuzu yükseltebilir; bu sayede yorgunluğu gün boyu kapı dışarı atabilirsiniz
Her gün yada 2 günde bir duş almak gün boyu vücudumuzun maruz kaldığı negatif elektirik yüklerinden kurtulmanızı sağlar, bu dönemde özellikle sık sık duş alarak rahatlayabilirsiniz
A,C,E vitaminleri ile selenyum bağışıklık sisteminizi güçlendirdiğinden bunların tüketimini bu dönemde arttırmaya gayret edin. Meyveler ve yağlı tohumlar en iyi kaynak.
Ferahlamak adına gazlı içecekler veya kafeinli içecekler
"Altın Rengini Tercih Et (!)"
Sizce Gıda Standartları Ajansı (FSA) bu sloganla dikkatinizi neye çekmek istiyor? Bu cümleden sonra aklınıza ilk gelen giyim tarzınız mı? Tükettiğiniz besinlerin rengi mi ?
24 Nisan 2002’de İsveç Ulusal Gıda Kurumu, yüksek sıcaklıklarda ve düşük nem oranında üretilen nişastadan zengin gıdalarda artan seviyelerde akrilamid oluştuğunu bildirmiştir. Bu bulgular Hollanda, İngiltere, ABD, Norveç ve İsviçre’de yapılan çalışmalarla doğrulanmıştır. Akrilamid vücutta hızlı emilip yayılmaktadır. Plasenta aracılığıyla anneden çocuğa geçmekte ve anne sütünde bulunabilmektedir.
Akrilamidin Zararları Nelerdir?
Hayvanlar üzerinde yapılan laboratuar testleri sonucunda akrilamid maddesinin, tümör oluşturduğu kansere neden olduğu ortaya çıkmıştır. Akrilamid maddesinin insan beslenmesinde kansere neden olduğu henüz kesinleşmemiş olsa da uzmanlar gıdaların içerisinde yer alan akrilamidin, insanlarda da kansere neden olabileceği görüşündeler.
Haşimato adını hastalığı ilk kez teşhis eden Japon Doktor Haşimato'dan almış.Tiroid bezinin iltihaplanması sonucu ortaya çıktığını saptayan doktor; dikkat edilmez ve sinsice ilerlerse tiroid salgısında yetmezlik yani Hipotiroidi ye çevirebileceğini söylüyor.
Hastalığa neyin sebep olduğu tam olarak bilinmemekle birlikte bağışıklık sistemindeki bir sorundan kaynaklandığı düşünülüyor. Çünkü bu kişilerde bağışıklık sistemi tiroid bezini yok etmeye çalışıyor. İşte bu yüzden Haşimato da beslenme çok önemli. Bağışıklığı güçlendirmek ve guatrojen salgısını düzenlemek yediklerimizden geçiyor.
Peki Belirtileri Neler?
-Halsizlik, geçmeyen yorgunluk hali
-Kilo artışı
-Kilo verirken zorlanma
-Ses kalınlaşması
-El ve yüzde şişme (ödem)
Halk arasında genel bir inanış var: "İlaç kullanıyorum, kilo aldırıyor" Peki gerçekte bu süreç nasıl işliyor?
En baştan şunu belirtelim ki; Kilolarınızın suçlusu tek başına kortizon değildir. Kilo almanızı tetiklemesi için ; YÜKSEK DOZLARDA UZUN SÜRE KULLANMAK gerekir.Yani 1 haftalık kullanım kilo almanıza sebep olmaz.
Kortizol vücutta bulunan bir hormon aslında. Vücuttaki görevi karbonhidrat ve yağ metabolizmasını düzenlemek. Salgılanma miktarı gün içerisinde değişkendir : Örneğin sabah saatlerinde en YÜKSEK seviyedeyken, sinirlenme gibi ruh hallerinde Kortizol hormonu seviyesi 10 katına kadar çıkabilir (!)
"Kısa süre kullandım ama kilo aldım !?" diyorsanız bilin ki bu kilonuz YAĞ DEĞİL ÖDEM.
PEKİ UZUN SÜRE KULLANIMDA KORTİZON NASIL KİLO ALDIRIR?
Kortizonun kan şekerine etkisi sonucu kilo alınır.Yani karaciğere etki eden kortizon kan şekerini yükseltir.Bunun sonucunda insülin salgısında artış meydana gelir.Kanda artan İnsülin hormonu kan şekerinin hücrelere girerek enerjiye çevrilmesini, enerjiye çevrilemeyen kan şekerinin de yağ olarak depolanmasını sağlar. Böylelikle Yağ kitlesinde artış sonucu kilo alımı olur.
PEKİ BU SÜREÇTE NASIL BESLENMELİYİZ?
Tuz alımını mü
Belki de yedikleriniz yüzünden depresyondan bir türlü çıkamıyorsunuz?
Depresyon çağımızın en büyük sorunu haline geldi. Özellikle kadınlarda erkeklerden daha çok görülüyor. Peki depresyondan nasıl kurtulabiliriz? Tabi ki tıbbi destekle veya psikolojik destekle veya da tamamen kendimize olan sevgimizle kurtulabiliriz. Ama gün içinde yediklerimizle de ruhsal dengemizi sağlamlaştırmak mümkün. Şaşırabilirsiniz ama bazı besinler bizi depresyondan koruyor veya da atlatmamıza yardımcı oluyorlar !
Depresyon sayesinde ya iştahımız kapanıyor ya da aşırı iştahlı hale geliyoruz. Yapılan bir çalışmada kendilerini “karbonhidrat tüketicileri” olarak tanımlayan grubun daha çok stres altında olma hissinin daha yoğun yaşandığı bireylerden oluştuğu ve karbonhidratlı besin tüketimi ile tatmin oldukları, kendilerini mutlu/iyi hissedip, rahatladıkları bulunmuştur. Fakat depresyonun iştahımızı etkilemesine engel olmak mümkün görünüyor. Nasıl mı ? Mutluluk hormonumuz Seratonin, Dopamin, Nöradrenalin gibi salgıları arttırarak ! Peki nedir bu salgıları engelleyen şeyler?
1- Düşük D vitamini düzeyi. Güneşten faydalanma ile seratonin hormonu arasında pozitif bir ilişki vardır. D