Tolga Şardan

Tolga Şardan

tsardan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Cumhurbaşkanlığı seçiminin ardından gündemin ilk sırasında hâlâ siyaset var. Ancak telefon dinleme iddialarına yönelik adli ve idari soruşturmalarla ilgili gelişmeler güncelliğini koruyor. İstanbul’un ardından İzmir’de de yasadışı telefon dinleme iddialarına yönelik adli soruşturma çerçevesinde polisler gözaltına alındı.
Süreç gösteriyor ki; artık soruşturma yürütülen tüm kentlerde sırayla benzer gözaltılar yaşanacak.
Emniyet İstihbarat Dairesi’nin başına Engin Dinç’in geçmesiyle birlikte ülke genelindeki emniyet istihbarat birimlerinde başlatılan incelemeler, 17 ve 25 Aralık sürecinin yarattığı rüzgârın etkisiyle bugüne ulaştı.
Dinç’in talebi doğrultusunda, doğrudan Emniyet Genel Müdürü Mehmet Kılıçlar’a bağlı olarak yurt genelinde telefon dinleme ve takibi çalışmalarını yürüten İstihbarat Dairesi Başkanlığı’ndaki soruşturmaların en önemli bölümünü log (işlem kütük) kayıtlarının silinmesi oluşturuyor.
Ortaya atılan telefon dinleme iddialarının içeriği fazlasıyla vahim. Ancak, telefonları dinlenen mağdurların kimlikleri üzerinden yapılan “magazinleştirmeler”, elde edilen gerçek delillerin ne yazık ki farklı boyutta gündeme gelmesine yol açıyor.
Bu çerçevede; EGM İstihbarat Dairesi’nde (İDB) aylardır çalışmalar yapan müfettişlerin ulaştığı gerçekleri biraz detaylandırmak gerekir.

Kasıtlı ve usulsüz imha
Şöyle ki; halen kamuoyunda İDB’nin telefon dinleme karar kayıtlarının 2009’da dönemin daire başkanı Ramazan Akyürek’in onayı ile silindiği bilgisi tartışılıyor.
Oysa, bu bilginin farklı boyutu var. Müfettişler, Akyürek’in görevden ayrılmadan altı gün önce 9 Ekim 2009’daki onayı doğrultusunda 10 Ekim 2009 günü teknik dinlemelere ait log kayıtlarının silindiğini tespit etti. Ancak, yapılan ayrıntılı denetlemede, bu uygulamanın sadece 2009’la sınırlı kalmadığı; takip eden iki yılda da devam ettiği anlaşıldı.
İddiaya göre, Akyürek’in onayı doğrultusunda hareket eden İDB görevlileri, 1 Ocak 2010’da ve 3 Ocak 2011’de de, ilkine benzer biçimde tüm kayıtları “aynı onayla” imha etti.
Bu durumun sonucu müfettiş raporunda özetle şöyle açıklanıyor:
“Yetki aşımı yapılarak İçişleri Bakanı tarafından onaylanan EGM İDB Merkez ve Taşra Birimleri Kuruluş, Görev ve Çalışma Yönetmeliği’nin en önemli maddelerinden birisi olan “log kayıtlarının süresiz olarak muhafaza edilmesi”ni öngören hükmünün, teknik ve yasal bir temele dayanmaksızın genel bir yorum yapılarak fiili olarak değiştirildiği, yetkisini kötüye kullanan veya suç işleyen görevlileri belirlemede en önemli delil olan log verileri imha edilmiştir”
Sonuçta; sadece 2009’dan önceki süreç değil, 2009 ve 2010’da yapılan tüm işlemlerin kayıtları da silindi.
Böylelikle, müfettişler en tartışmalı dönemlere ait telefon dinleme kayıtlarının “kasıtlı” ve “usulsüz” biçimde imha edildiği sonucuna vardı.

Veri saklayacak depo var
Müfettişler hazırladıkları raporda, farklı bir bilgiye daha yer verdi.
İDB’de log kayıtlarının tutulduğu Bilişim Teknolojileri Şubesi’ndeki bilişim alt yapısını inceleyen müfettişler, halen kullanılan veri depolama kayıtlarını değerlendirdi.
Bu tespitlere göre, halen EGM İstihbarat Dairesi’nde veri analizi için 21 Mayıs 2013’den bu yana kullanılan DEVA-II Projesi’nin 11 Mart 2014’e kadar olan yaklaşık bir yıllık dönemde 14 Terabyte veri boyutu ve 16 GB log boyutu olduğunu, log boyutunun toplam veri boyutuna oranının yüzde 0.11 olduğunu belirledi.
Aynı şekilde; 17 Nisan 2013’den bu yana kullanılan ve İRİS olarak tanımlanan İletişim Raporları İnceleme Sistemi’nin 11 Mart 2014’de kadar 105 Terabyte veri boyutu ve 5.6 GB log boyutunun olduğu, log boyutunun toplam veri boyutuna oranının yüzde 0.01 olduğu anlaşıldı.
Bu iki tespitin ışığında; aslında “log verilerinin boyutlarının oldukça düşük olduğu” ve “silinmeksizin kolaylıkla yedek olarak saklanabileceği” açıkça görülüyor. Silindiği anlaşılan verilerin saklanması için öyle geniş kapasiteli bilişim altyapısına ihtiyaç olmadığı gibi, sıradan bir bilgisayarın ana belleği bile yetebiliyor.
Sonuçta, haklarında soruşturma açılan İDB’de görevli polis amir ve müdürlerinin, savunmalarında “teknik kapasite” ile ilgili öne sürdükleri gerekçeler de temelinden çöküyor.
Anlaşılıyor ki; 2009 öncesi ve 2011’de kadar olan dönemde nelerin yapıldığı karanlığa gömüldü. Bu işlerde görev alanların dışında hiç kimse neler yapıldığını çözemeyecek. Ancak, 2011’den sonraki dönemle ilgili ortaya çıkarılan gerçekler, öncesiyle ilgili küçük ipuçlarını vermeye yetiyor.