Tolga Şardan

Tolga Şardan

tsardan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Hükümetin jet hızıyla hazırladığı internet ve MİT düzenlemeleri kamuoyunda yoğun olarak tartışılıyor.
Birbirinden bağımsız gibi görünen her iki düzenlemeyi bir araya getirdiğimizde, bireyin “nefes alması”nın son derece zorlaşacağı günlere doğru gittiğimiz görülüyor.
Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, MİT yasasıyla ilgili olarak yapılacak düzenlemenin görüşüldüğü TBMM İçişleri Komisyonu’na değerlendirmeleri sırasında MİT’in halen 2 bin 473 telefonu dinlediğini açıkladı.
Bakan Atalay, komisyon çalışmalarında yabancı ülkelerde bu rakamların milyonları bulduğunu savunurken, üstü kapalı biçimde MİT’in daha çok telefon dinlemesi yapmasına olanak sağlanması gerektiğine işaret etti.

İstanbul’daki dinleme sayısı
Bakan Atalay’ın bu açıklamalarına karşın, farklı kaynaklardan ulaştığım bilgiye göre, İstanbul bazında son iki yıl içinde 41 bin telefon dinlemesi gerçekleştirildi.
Yine, İstanbul genelinde, halen dinlenen telefon sayısı ise 7 bin dolayında.
Her iki rakama bakıldığında, 15 milyonluk bir şehir için oldukça düşük gibi değerlendirilebilir, ancak telefonu dinlenen kişilerin kimliğine ve konumuna bakılmasında fayda var. Bu kişilerin devlet adamı, siyasetçi, bürokrat, işadamı, gazeteci gibi toplumu yönlendiren isimlerden olması halinde dinlenen kişi sayısının ne kadar olduğunun pek anlamı kalmıyor.
MİT Teşkilat Yasası’nda yapılması öngörülen değişikliklerde, kurumun yetki alanının genişletilmesine gayret edilirken, sistemin denetlenmesiyle ilgili fazlaca bir çaba gösterilmemesi dikkati çekiyor.
Oysa casusluk faaliyetlerini engellemek çerçevesinde, son dönemde yaşanan krizlerin yeniden yaşanmaması için ihbarlarda kullanılan ankesörlü telefonların hâkim kararı olmaksızın, müsteşar onayıyla dinlemeye alınması isteyenlerin, verilecek yetkiler kadar denetlenmeyi de talep etmeleri gerekir. Denetleme, iyi çalışması beklenen sistemin sigortasıdır.
Bakan Atalay’ın komisyonda örnek verdiği “başka ülkelerdeki” istihbarat sistemleri özellikle yasama tarafından oldukça sıkı biçimde denetleniyor.
Örneğin, teknik istihbarat faaliyetlerinin en yaygın ve etkin yapıldığı ülkelerden biri olan ABD’de, Senato, ülkedeki istihbarat birimlerini ciddi biçimde mercek altına alarak, farklı faaliyetlere girişmelerini önlemeye çalışır.

Bakan izni şart
Ancak, ülkemizde henüz bu konuda sağlıklı bir işleyiş ne yazık ki yok. Kişisel verilerin korunması bir yana, istihbarat faaliyetleri yapmakla yükümlü olan kurumların düzenli olarak denetlendiği pek görülmüş bir durum değil.
Türkiye’deki yasama erki TBMM’de sadece bütçe çalışmaları sırasında istihbarat faaliyetleri yürüten kurumların durumları çok yüzeysel olarak ele alınır. Bunun dışında, TBMM’nin bu kurumları denetlemesi sık rastlanılır durum değildir.
Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi’nde yapılacak denetlemelere ise izni İçişleri Bakanı vermektedir. Dairenin faaliyetleri, sadece bakanın izin vermesi halinde müfettişlerce incelenebiliyor.
Geçmiş yıllarda, Emniyet İstihbaratı’nın başında bulunan Sabri Uzun, görevi sırasında şimdikine benzer tartışmalar yaşanması üzerine, gerek TBMM’ye, gerek o dönemde faaliyetini sürdüren Bölge Devlet Güvenlik Mahkemesi başsavcılıklarına resmi yazı yazarak İstihbarat Dairesi’ni istedikleri zaman denetleyebileceklerini bildirdi.
Bu yazı üzerine, bazı TBMM üyeleri heyet halinde Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi’ne giderek hem kayıtları inceledi, hem de telefon dinlemelerinin yöntemlerini yerinde gördü. TBMM üyeleri, Teknik Şube Müdürlüğü’nde başlarına taktıkları kulaklıklarla çok kısa süreli olarak dinlemenin nasıl yapıldığını canlı izlemişti.
Benzer şekilde, telefon dinleme kayıtlarının tutulduğu merkez olarak bilinen Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı (TİB) da istenmesi halinde sistemi kolayca denetleyebilir.
Bilgisayar sistemlerinin her türlüsünün kullanıldığı günümüzde, Türkiye’deki tüm dinleme kararlarına sahip olup, inceleyen TİB, geliştirilecek bilgisayar yazılımı sayesinde (belki de halen kullanılıyor) kamuoyunda en çok tartışılan sahte isimlerle ya da eksik yasal taleplerle yapılan dinlemeleri rahatça tespit edebilir.
Yapılacak yetki genişletilmesine karşın denetlemenin “güdük” kalması bir süre sonra “canavar” yaratmaya kadar gider. Bu kez yaratılan canavarla yapılacak mücadelenin yetersiz kalmasıyla birlikte süreç son evrede -geçmişte yaşanan örneklerde görüldüğü gibi- “yaratılan canavarın sahibini yemesiyle” son bulur.