Tolga Şardan

Tolga Şardan

tsardan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

17 ve 25 Aralık soruşturmaları çerçevesinde kamuoyuna yansıyan telefon dinleme kayıtları seçim meydanlarının da en etkili argümanı haline geldi.
Türkiye’nin önümüzdeki dönem iş, aş, sağlık, eğitim ve yaşam hakkı gibi temel haklarla ilgili sorunlarının yanında, halletmesi gereken sorunlarından biri de bireyin özellikle telefon ve internet üzerinden yapılan sesli haberleşmeyi “arada kimsenin olmadığını” bilerek kesintisiz olarak gerçekleştirmesinin sağlanması.
Son bir aydır hemen her gece internete düşen en az bir ses kaydı bir anda sosyal medyanın gündemini oluşturup, ertesi gün ülkenin iç siyasetinde kullanılıyor. Kamuoyuna yansıyan bu dinleme kayıtlarının içeriğiyle ilgili yaşanan tartışmalar bir yana, sorgulanması gereken asıl konu, başta kriptolu telefonlar olmak üzere telefon görüşmelerinin nerede, nasıl, kim ya da kimler tarafından kayıt - depolama yapıldığının ortaya çıkarılmasıdır. Tüm sesli haberleşmenin kayıt altına alınması ve servis sağlayıcı şirketlerde depo edilmesinin sorunun ilk aşamasını oluşturduğunu geçen hafta ortaya koymuştum. Dijital teknolojide gelinen nokta, analog ve dijital sistemleri kullanarak yapılan telefon görüşmelerinin, gelecekte her an bu görüşmeleri yapanların önüne getirilecek kadar ileri boyuta ulaştı. İnsanlığa fayda sağlamak amacıyla geliştirilen teknolojiler, Türkiye’de bir anda insanlığa karşı canavar haline dönüştürüldü.

Sahte baz istasyonu
Teknolojinin gelişmesine paralel olarak yeni teknik takip sistemleri de devreye giriyor. Başbakan Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’la kriptolu telefon üzerinden yaptığı iddia edilen (Erdoğan bu görüşmenin montaj olduğunu açıkladı) ve kamuoyuna yansıyan ses kaydında, iki tarafın da karşılıklı olarak “Beni sen mi aradın” sorusunu yönelttikleri ortaya çıkmıştı. Görüşmenin devamında bu soruya her iki taraf da “hayır” yanıtını veriyor. Buna rağmen, kayıt mümkün mü?
İki taraf birbirini aramasa da seslerin kaydedilmesini sağlayan “man in the middle” olarak adlandırılan bir sistem var. Henüz pek gündeme gelmeyen sistemi, Türkçede “aradakiler” ya da “aradaki adam / adamlar” olarak tanımlamak mümkün.
Bu sistemde, hedef olarak seçilen iki tarafın kullandığı baz istasyonuna paralel olarak olarak hazırlanan “sahte baz istasyonu” üzerinden her iki numaraya gönderilen sinyaller sonrasında taraflar, diğer tarafın kendisini aradığını düşünüyorlar.
Oysa, arama, sahte baz istasyonunu kullanan “aradakiler” tarafından gerçekleştiriliyor. Böylelikle, iki taraf arasındaki görüşme devresi tamamlanarak önce gerçek baz istasyonuna düşen sinyaller aynı zamanda sahte baz istasyonuna da düşerek yasadışı telefon dinlemesi gerçekleşmiş oluyor. Bu sistemlerin gelişmesiyle birlikte, yapılacak telefon görüşmelerinde tarafların birbirlerini karşılıklı olarak aradıklarından emin olamadığı durumlarda artık “aradakiler”in varlığını hatırlamak gerecek.

Veri koklayıcılar
Teknik gelişmeler kapsamındaki diğer bir durum ise, telefon görüşmelerindeki seslerin analog ses kanalları yerine dijital kanallar üzerinden aktarılmasıdır. Günümüzde sesler, kullanılan sistemler sayesinde doğrudan ses olarak değil, dijital kanallardan “veri dosyası” olarak gönderiliyor. Örneklemek gerekirse, bir abonenin telefondaki sesi, şifrelemeler sonrasında veri dosyasına çevrilip sanki bir kargo paketi haline gelerek alıcıya ulaşırken, alıcının kullandığı şifre çözücüyle yeniden ses şekline dönüşüyor. Hem sürat hem de ekonomik kolaylık sağlayan bu sistemlerin kullanması beraberinde bazı sorunları da getiriyor. Özellikle telefon dinlemesi uygulamasında “network sniffer” adı verilen verilen şebekeler üzerinde “veri koklayıcılar” sayesinde kimlerin kimlerle sesli veri gönderisi yaptığını tespit etmek oldukça kolaylaşıyor. Bu veri koklayıcılar, “header” adı verilen ve kargo paketleri üzerindeki etiket olarak tanımlanabilecek veri dosyasına ait bilgilerin yer aldığı etiketleri binlerce dosya içinden seçerek ses dosyalarını yasadışı biçimde kopyalama imkânına sahip. Bu yöntemle, telefon görüşmesi yapan kişilere ait sesleri taşıyan veri dosyalarına ulaşmak “network sniffer”lar için çocuk oyuncağı haline geliyor. Görüldüğü gibi, hedefin başbakan ya da vatandaş olmasında bir fark bulunmuyor. Günümüz teknolojisi “avcı”nın elinde olduğu sürece “avlanmaktan” kaçış yok.