Tolga Şardan

Tolga Şardan

tsardan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Ankara Garı önünde 103 kişinin yaşamını yitirdiği IŞİD katliamını soruşturan Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın verdiği takipsizlik kararı, olayı ve beraberindeki tartışmaları yeniden kamuoyunun önüne taşıdı.
Olayın hemen ardından harekete geçen İçişleri Bakanlığı, IŞİD’lii iki canlı bomba eylemcisinin gerçekleştirdiği intihar saldırısında “ihmal olup olmadığını” araştırdı.
11 Ekim 2015 günü görev onayını alan İçişleri Bakanlığı müfettişleri, yaklaşık 4.5 ay boyunca emniyet kayıtlarını didik didik ederek ihmal iddialarını inceledi.
Müfettişlerin, 25 Şubat 2016 günü teslim ettikleri rapora göre ihmali görülen emniyet personeli hakkında Ankara Valiliği’nden soruşturma izni istendi. Bu talebin onaylanması halinde adı geçen emniyet yetkilileri hakkında adli yargılamanın önü açılacaktı. Ancak, valilik raporun tesliminden sadece 4 gün sonra soruşturma izni talebini uygun bulmayıp reddetti.
***
Müfettiş raporunda; Cumhuriyet tarihinin en kanlı terör eyleminin adeta “Ben geliyorum. Haberiniz olsun” dediğini görüyoruz.
Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun imzasını taşıyan ve terörle mücadelede yeni sürece girildiğini belirten 81 il valiliğine gönderilen genelgeye göre oluşturulan “İl Güvenlik ve Asayiş Koordinasyon Merkezi”nin ilk toplantısı, Ankara’da 18 Ağustos 2015 günü yapıldı.
Ankara Valisi Mehmet Kılıçlar’ın başkanlığındaki toplantıya başkentin güvenliğinde görev alan kurumların tepe yöneticileri katıldı.
Bu noktada bir parantez açalım. Hakkında soruşturma açılan Ankara Emniyeti İstihbarat Müdürü C.U. müfettişlere verdiği ifadesinde süreci şöyle anlatıyor:
“Terör örgütleri ile ilgili olarak Sayın İl Emniyet Müdürüm ve Sayın Valimiz ile bir araya geldiğimiz her toplantıda Ankara’ya yönelik saldırı ihtimalleri, potansiyelleri ve başkent olması sebebiyle ilgili yüksek terör saldırı riskini patlamanın olduğu güne kadar defaten aktardım. Bu bilgilendirmeler haftalık düzenlenen il güvenlik toplantısında olduğu gibi zaman zaman da ayrı olarak konunun ilgili istihbarat şube büro amiri ile birlikte Sayın Valimizin makamında yapılmıştır. Ayrıca Diyarbakır ve Suruç patlamaları sonrası 22 Temmuz 2015 tarihindeki bilgilendirme brifingleri ile gerek İl Emniyet Müdürümüz gerekse Sayın Valimiz bizatihi makamlarında ilgili büro amiri ile birlikte detaylı bilgilendirilmiştir. Haftalık İl Güvenlik ve Asayiş Koordinasyon Merkezi toplantılarının ilki olan 18/08/2015 toplantı öncesinde de Sayın Valimize makamında tüm terör örgütleri ile birlikte DEAŞ’in de yapısı, geçmiş eylemleri, eylem taktikleri ve başkentimiz Ankara’ya yönelik yapabilecek potansiyel eylemlerle ilgili makamında bilgi arz edilmiştir.
Gerek Diyarbakır - Suruç patlamalarının hemen sonunda, gerekse il asayiş toplantısının hemen önünde yaptığım bilgilendirmeler sonrası Ankara’ya yönelik yüksek eylem riskinin farkındalığı Sayın Valimizde oluşturulmuştur. Sayın Valimiz ilimize yönelik muhtemel eylem ve risklerden haberdardır. Ankara’da meydana gelebilecek yüksek riskli terör eylemleri her zaman güncelliğini korumaktadır. Bu nedenle 10/10/2015 tarihindeki patlama sonrasında artarak devam eden saldırı ihtimaline rağmen Ankara’da hiçbir toplumsal etkinlik, miting ve gösteri iptal edilmemiştir.”
Bu anlatımlardan görülüyor ki; 5442 sayılı İl İdaresi Yasası’nın 11. maddesinin (a) ve (c) bentlerine göre “sorumlu olduğu ilin genel asayiş ve güvenliğinden sorumlu” olması gereken Ankara Valisi, durumdan haberdar.
İstihbarat raporlarından, özellikle IŞİD’in Ankara’da yapacağı eylem konusunda ilk ağızlardan bilgilendirilmiş durumda.
Ancak, 278 sayfalık müfettiş raporunda bu konuda en küçük bir kayıt yok. Ankara Valisi ve diğer ilgili devlet kurumlarının olaydaki sorumluluğundan hiç söz edilmediği görülüyor.
Bu durum madalyonun bir yüzü.
***
Gelelim diğer tarafına.
10 Ekim’deki tarihin en büyük terör eyleminin ardından Ankara, bu kez 17 Şubat’ta Merasim Sokak’ta yaşanan terör saldırısıyla sarsıldı.
PKK’nın bombalı araç eyleminin yarattığı ortamda Başbakan Ahmet Davutoğlu, Ankara Valiliği’nde topladığı güvenlik kurumlarının yöneticilerinden tam 4.5 saat süreyle bilgi aldı.
Bu toplantıda bir nev’i Ankara’nın röntgeni çekildi. Ve bizzat Başbakan Davutoğlu’nun talimatıyla Ankara’nın genel güvenlik planı hazırlanmaya başlandı.
Ankara Valiliği’nin koordinesinde “Başkent Güvenlik Eylem Planı” hazırlandı.
14 sayfalık plan henüz uygulamaya konulamadan bu kez Güvenpark önündeki PKK saldırısı yaşandı.
Başkent Güvenlik Eylem Planı fazlasıyla ayrıntılı.
Emniyet ve yerel yönetimler başta olmak üzere hemen her kurum ve kuruluşa görev verildi.
Plan, şimdi kentte oldukça dikkatli biçimde uygulanıyor. Buna karşın kentteki terör eylemi riski “başkent olması nedeniyle” halen devam ediyor. Ancak, güvenlik planının uygulanmasıyla örgütlerin yapmayı planladıkları eylemler kendileri açısından daha riskli hale geldi.
Anlaşılıyor ki; Başbakan Davutoğlu’nun talimatı ve çabası sonrasında hazırlanan bu güvenlik planının, istenmesi halinde daha önceden hazırlanması mümkünmüş.
18 Ağustos’ta tüm illerde oluşturulan il güvenlik ve asayiş merkezinin çalışmaları kapsamında 10 Ekim eyleminden çok daha önce bu planın hazırlanması ve uygulanması olasıyken, tarihin en önemli iki terör saldırısından sonra Ankara’nın böyle bir plana kavuşması manidardır.
Tabii, şimdilerde uygulanan ve kent güvenliğini sağlayacak planı hazırlamak ne Başbakan’ın, ne de vatandaşın görevi. Bu görevin muhatabı, 5442 sayılı İl İdaresi Yasası’nın ilgili maddelerinde bellidir.