28 Haziran 2024 günü açıklanan Liselere Geçiş Sistemi (LGS) kapsamında yapılan merkezî sınav sonuçlarına göre bir milyon 38 bin 193 öğrenciden 352 öğrenci 500 tam puan alır. Bu öğrencilerden 150 tanesi İstanbul Lisesini tercih eder. Öğrenciler ve aileleri niçin İstanbul Lisesini tercih eder? Öncelikle İstanbul Lisesinin eğitim ve öğretim seviyesi çok yüksektir. Lise bitirmenin yanı sıra “Abitur” uygulamasının getirdiği avantaj ile Almanya, İsviçre gibi ülkelerde hiçbir ek sınava tabi olmadan ve üniversite eğitimi için herhangi bir ücret ödemeden eğitim görme imkânına erişilmektedir.
Selanikli Abdi Kâmil Efendi ile emekli Bahriye Yüzbaşısı Mehmet Nadir Bey’in 1884 yılında birlikte açtıkları “Şemsü’l-Mekâtip Mektebi” ile Nadir Bey’in 1885 yılında Süleymaniye’de açtığı “Nümune-i Terakki Mektebi” bu lisenin öncüleri sayılmaktadır. Başlangıçta birer özel okul olan bu eğitim kurumlarından “Nümune-i Terakki Mektebi” 1896 yılında Maarif Nezaretine devredilerek resmî idadi (lise) olur. İlkokul, ortaokul ve lise olarak 10 yıllık eğitim veren okulun ilk ve orta okulları 1909 yılında birleştirilir ve toplam yedi yıl olan eğitim süresi beş yıla indirilir. Bu değişiklik okulun adını da kapsar ve “İstanbul Leylî İdadisi / İstanbul Yatılı Lisesi” olarak eğitime devam eder.
1910 yılında adı “İstanbul Lisesi”, 1913 yılında ise “İstanbul Sultanisi” olarak değiştirilir. Daha önceleri Sultan II. Mahmud Türbesi’nin arkasında yer alan Bezmiâlem Vâlide Mektebinde eğitim faaliyetini sürdüren okul, 1914 yılında savaş nedeniyle eğitim faaliyeti durdurulan Karaköy’deki Saint Benoît Mektebine taşınır. 1917 yılında edebiyat ile tarih dışındaki derslerin Almanca verilmesine başlanırsa da 1919 yılında tekrar eski sisteme dönülür. Bu yıllarda okul sık sık mekân değişikliği yapar. Bir süre Saraçhanebaşı’ndaki Münir Paşa Konağı’nda, daha sonra sırasıyla Mercan İdadisi’nde, 1923 yılında ise Beyazıt’taki Fuad Paşa Konağı’nda eğitim faaliyetini sürdüren okulun adı artık “İstanbul Erkek Lisesi”dir.
1933 yılında hâlen eğitim verdiği bir dönemin Düyûn-ı Umûmiye Binasına taşınan okul 1958 yılına kadar yatılı öğrenci kabul etmez. 1958-1959 eğitim öğretim yılından itibaren yeniden Almanca ağırlıklı eğitim verilmeye başlanan okulun adı da 1982 yılında “İstanbul Lisesi” olarak tekrar değişir. 1988-1989 yılında hazırlık sınıfı iki yıla çıkartılan okulun orta bölümü kapatılarak ikisi hazırlık olmak üzere altı yıl eğitim veren bir kurum olarak devamlılığı sağlanır. 1999 yılından itibaren Almanya’daki en üst orta öğretim okul diploması olan “Abitur” uygulanmasına başlanması bu okulun tercih edilmesinde önemli bir rol oynamaktadır.
Düyûn-ı Umûmiye
Osmanlı İmparatorluğu’nda 24 Ağustos 1854 günü başlayıp, tamamı ödeninceye kadar geçen yüz yıllık dönemi kapsayan borçların genel adına “Düyûn-ı Umûmiye” denir. Kırım Savaşı münasebetiyle 1854 yılında başlanan dış borçlanma uzun yıllar boyunca devam etmiş ve 1874 yılında ödenemez hale gelmiştir. Ortaya çıkan bu sıkıntı nedeniyle 1881-1923 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu’nun iç ve dış borçlarını denetleyen, devletin bazı gelirlerini birinci elden toplayarak borçların sözde ödenmesini sağlayan “Düyûn-ı Umûmiye-i Osmaniye Varidat-ı Muhhassasa İdaresi” kısaca “Düyûn-ı Umûmiye” kurulur.
Tümüyle yabancı ülkelerin yönetim ve denetiminde olan bu idarenin İstanbul’un finans piyasasının yer aldığı Galata yerine İstanbul’un içinde kurulmasının ana nedeninin; o güne kadar hiçbir yabancı temsilcilik ve ticaret kuruluşunun yer almadığı bir bölgenin seçilmesinin altında yatan düşüncenin “Şehrin belki askerî değil, ama ekonomik olarak fethi” anlamına geldiğini düşünmekteyim.
Düyûn-ı Umûmiye Binası
Galata’dan çekilen ve Suriçi’ni kapsayan hemen her fotoğrafta büyük ve hantal yapısı ile göze çarpan “Düyûn-ı Umûmiye Binası” gerçek anlamda bir güç gösterisidir. Düyûn-ı Umûmiye İdaresi’nin kuruluşundan hemen sonra yapımı kararlaştırılan binanın mimarı Fransız asıllı Alexandre Vallaury’dir (1850-1921). 1897 yılında inşaatı tamamlanan bina, 1923 yılında imzalanan Lozan Antlaşmasıyla tasfiye edilen Düyûn-ı Umûmiye İdaresi’nin ortadan kalkışına kadar yirmi altı yıl boyunca bir nevi soygun amacıyla kullanılır.
Birinci Ulusal Mimarlık dönemine geçişi sağlayan örneklerden biri olan yapının büyüklüğü dışında cezbedici bir tarafı olmadığını düşünürüm. Gerek kütlesi gerekse silüet içindeki olumsuz görünüşüyle Suriçi’ne hiç de yakışmayan bu yapıyı Stefanos Yerasimos’un “Neo-Moğol üslubu” olarak nitelemesi de ilgi çekicidir.
Okulun renkleri
İstanbul Lisesi, Birinci Dünya Savaşı sırasında Karaköy’deki Saint Benoit Mektebinde eğitimini sürdürdüğü sırada binanın bir bölümü hastane olarak kullanılmaya başlanır. Bu sırada okulun duvarları sarıya boyanır. Özelikle Çanakkale Savaşı sırasında cepheye gidip yaralanan öğrenciler bu hastanede tedavi edilmektedirler. Bir gün savaşa katılan 50 öğrencinin Çanakkale Kanlısırt’ta şehit olduğu haberi gelir. O gün tüm okulun kapıları siyaha boyanır ve bundan böyle sarı-siyah renkleri okulun renkleri olacaktır.
Üniversite giriş başarısı
2023 yılında İstanbul Erkek Lisesini başarı ile bitiren 166 öğrencinin üniversite tercihleri de ilgi çekicidir. Mezun olan öğrencilerin 10 tanesi herhangi bir tercih yapmamış 20 tanesi ise eğitimlerine ülkemizde devam etmeye karar vermişler. Geriye kalan 136 öğrencinin bir tanesi Fransa’yı, 15 tanesi İsviçre’yi tercih ederken, 120 tanesi üniversite eğitimlerine Almanya’da devam etmeye karar vermişler. İlkokuldan başlayan, çocukluk ve gençliğinin büyük bir bölümünde iyi bir eğitim almak için büyük çaba gösteren bu gençlerimizi kutlarım. Dilerim istedikleri konularda üniversite eğitimlerini başarılı bir şekilde tamamlar ve hayatlarını diledikleri şekilde sürdürürler.
Bu onların görevi, ülkemiz yöneticilerinin görevi ise bu gençlerin öğrendiklerini ülkemizin gelişmesi, ekonomik olarak üst seviyelere çıkması için kullanmalarını sağlamak. Onların ekonomik beklentilerini karşılayacak her türlü önlemin alınması gerekiyor. Ülkemizin genç potansiyelinin beyin gücünün bir başka ülkenin değil bizim gelişimimiz için kullanılması gerekir.
“Toplumu gerçek amacına, gerçek mutluluğuna ulaştırmak için iki orduya gerek vardır. Biri vatanın hayatını kurtaran asker ordusu, diğeri ulusun geleceğini yoğuran bilim ordusudur. Bu ordulardan her ikisi de aynı derece gerekli, kıymetlidir, her ikisi de hayatidir. Ancak bilim ordusunun kıymet ve kutsallığını anlatmak için şunu söyleyeyim ki, bilim ordusu, ölen ve öldüren birinci orduya, niçin ölüp, niçin öldürdüğünü öğreten ordudur.”
“Sizi birer kıvılcım olarak gönderiyoruz, gür alevler halinde dönmelisiniz.”
Mustafa Kemal Atatürk