Dünyada her gün binlerce insan bel ve sırt ağrısıyla uyanıyor. Ve ne yazık ki bu ağrılar yüzünden bir müddet sonra gündelik rutinini bile sürdüremez hale geliyor. Ağrının insanı sadece fiziksel olarak değil, ruhen de yıprattığı bir gerçek. Ve çoğu zaman elimizde tek çare gibi görünen şey, ilaçlar oluyor.
Ancak ya çözüm bedenimizde değil de zihnimizdeyse?
Geçtiğimiz günlerde yayınlanan dikkat çekici bir araştırma, bu soruyu yeniden gündeme getirdi. Penn State Tıp Fakültesi ve Wisconsin-Madison Üniversitesi’nin yürüttüğü çalışmaya göre, 8 haftalık farkındalık ve bilişsel davranışçı terapi, kronik sırt ağrısı çeken bireylerin hem ağrı seviyelerinde hem de ilaç kullanımında anlamlı azalmalar sağladı.
Üstelik bu etki, sadece kısa süreli bir rahatlama değildi. Araştırmaya katılanların çoğunda 1 yıl boyunca süren kalıcı bir iyileşme gözlemlendi.
İşin ilginç tarafı ise şuydu: Araştırmaya katılan 770 kişi, acı içinde kıvrandığı için en az üç aydır ağır etken maddeli ağrı kesicilere başvuran bireylerdi. Ve onlara ağrılarını "geçirmek" değil, nasıl yaşanacağını öğrenmek öğretildi. Haftada 2 saat grup terapisine katıldılar. Olumsuz düşünceleri dönüştürmeyi, bedenlerini fark etmeyi, ağrıya karşı savaşmak yerine onunla birlikte var olmayı öğrendiler.
Araştırmacılardan Eric Garland, çok net bir şey söylüyor: "Bu terapiler sihirli bir çözüm değil ama insanlara kronik ağrıyla başa çıkmaları için içsel kaynaklar kazandırıyor."
Peki ortaya çıkan sonuç bize neyi anlatıyor? Bu çalışma sanki günümüz modern tıbbının unuttuğu bir şeyi hatırlatıyor: Beden ve zihin ayrı değil. Ağrı sadece kaslarda ya da sinirlerde değil, zihnin en derin kıvrımlarında da yaşıyor. Onu sadece ilaçla bastırmak, bazen daha büyük bir yük haline gelebiliyor.
Bu, elbette herkesin tek başına uygulayabileceği bir yöntem değil. Farkındalık ve bilişsel davranışçı terapinin, uzman rehberliğinde öğrenilmesi gerekiyor. Ancak en azından şunu bilmek umut verici: Ağrıyla baş etmek için elimizde sadece haplar değil, düşünce gücümüz de var.
Belki de artık ağrılarımıza karşı savaşmayı bırakıp, onlarla nasıl yaşayacağımızı öğrenmenin zamanı gelmiştir.