Bu konuda Batı’nın ve Arap Birliği’nin ayak izlerini takip ediyor olsa da, Suriye’ye tek taraflı olarak uyguladığı yaptırımlar Türkiye açısından yine de bir ilki temsil ediyor. İster Irak’a, ister İran’a olsun Ankara uluslararası yaptırımlara her zaman soğuk bakmıştır. Libya’da bile başta yaptırım önerilerine karşı çıkmış, pozisyonunu sonra değiştirmiştir.
Başka bir ifadeyle Suriye yaptırımlarıyla Türkiye aynı zamanda kendisi için önemli bir emsal da yaratmış oldu. Bunun İran’a karşı yaptırımların alındığı veya düşünüldüğü bir sırada meydana gelmesi ise ayrıca dikkat çekiyor. Fakat İran meselesine girmeden bir hususa işaret etmek gerekiyor.
Irak Suriye’den daha mı tehlikeli?
Suriye yaptırımlarından sadece bu ülkeyle değil, tüm Ortadoğu ile ticaret yapan iş erbabımızın çok da memnun olduğu söylenemez. Televizyonda konuşan bazı işadamları, Suriye güzergâhının kapanmasıyla Ortadoğu’ya dönük ticaretin önünün de tıkanacağını söylüyorlar.
Diğer bazı işadamları ise hükümet tarafından Suriye yerine Irak üzerinden gösterilen alternatif güzergâhtan da çok memnun değiller. Bu kişiler, getireceği ek maliyetinin yanı sıra Irak güzergâhının şu anda Suriye’den çok daha tehlikeli olduğunu belirtiyorlar.
Özetle, Beşar el Esad’ın Rusya, Çin, Irak, Lübnan ve İran gibi ülkelerin desteği ile daha uzunca bir süre iş başında kalmayı başarması halinde, Ankara’nın uyguladığı yaptırımlarından sadece Suriye yönetiminin değil, Türk iş camiasının da olumsuz etkileneceği anlaşılıyor.
Hükümet çevreleri bütün bunların ayrıntılı bir şekilde düşünüldüğünü ve gerekli karşı tedbirlerin alındığını belirtiyorlar. Ancak zemini bu kadar kaygan olan bir Ortadoğu’da “gerekli bütün tedbirlerin” önceden alınıp alınamayacağı tartışmaya açıktır.
İngilizceden alınan son dönemin moda ifadesiyle, “Türkiye’nin tarihin doğru yanında durması” açısından aldığı yaptırım kararı, özü itibariyle, ilkeli ve olumludur. Hayal kırklığı üstüne hayal kırıklığı yaşatan CHP’nin bu konudaki “AKP ülkeyi Batı‘nın maşası haline getirdi” söylemi ise saçmalıktan ibarettir.
Bu konuda Tahran’a arka çıkmaz
Ancak Suriye yaptırımları ile bir ilke imza atan Türkiye’nin İran yaptırımları konusunda kendisini sıkıntılı bir duruma soktuğu da söylenebilir. Uluslararası Atom Enerji Ajansı (IAEA) İran’ın nükleer araştırmaları ile ilgili açıklarını tespit ettikçe, radikal Mollaların aşırılıkları da artıyor. Bu da Türkiye’nin Tahran’a arka çıkmasını zorlaştırıyor.
Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun İranlı meslektaşı Ali Ekber Salihi’ye Tahran’daki İngiliz elçiliğine karşı düzenlenen saldırı konusunda sitem etmesi de bunu gösteriyor. Bu saldırı belki bizdeki İslami radikalleri heyecanlandırmış olabilir, ancak Suriye’deki elçiliği ve konsoloslukları yeni saldırıya uğrayan ve bayrağı yakılan Ankara’nın bu konuda Tahran’a arka çıkması mümkün değil.
İran Devrim Muhafızları “Hava-Uzay Komutanı” Tuğgeneral Emir Ali Hacızade’nin, ülkesine karşı bir tehdit halinde ilk hedeflerinin Türkiye’deki füze kalkanı radarı olacağını söylemesi ise, iki ülke arasında Suriye nedeniyle zaten yaşanan soğukluğu daha da arttırdı. Nitekim Türkiye’nin Hacızade yüzünden Tahran’a bir protesto notası verdiğini öğreniyoruz şimdi.
* * *
İran bir yandan Türkiye’yi tehdit edip Batı ile ipleri germeye devam ederken, diğer yandan da özellikle Körfez bölgesinin Sünni Arap rejimler tarafından artan bir şekilde “tehdit” olarak algılanırken, Ankara yakın bir gelecekte Tahran’a karşı yaptırımlar konusunda da net pozisyon takınmaya zorlanabilir.
O gün geldiğinde Ankara’nın sergilediği “tutarlılığının” veya “tutarsızlığının” temel ölçütü de kuşkusuz Suriye’ye uyguladığı yaptırımlar olacaktır. Ankara, “ekonomik çıkarımız çok büyük onun için İran’a yaptırım uygulamayız” dediği an “tutarsızlıkla” eleştirilecektir.
Türkiye o duruma düşerse, ki gelişmeler bu olasılığı göz ardı edemeyeceğimizi gösteriyor, Ortadoğu ile yaptığı işte “büyük çıkarları” olan iş âlemimiz de o zaman, kuşkusuz, “bu ne perhiz bu ne lahana turşusu?” diye sitem edecektir.