Semih İdiz

Semih İdiz

sidiz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Askeri kanadın Türkiye’de bugün demokrasilerde olması gereken noktaya daha yakın bir konumda bulunmasına karşın, Genelkurmay Başkanı’nın açıklamaları kamuoyumuzun dikkatini çekmeye devam ediyor.
Biz şahsen Genelkurmay Başkanı Org. Necdet Özel’in, NTV Ankara Temsilcisi Nilgün Balkaç’ın sorularına verdiği yanıtları “ordunun sivil kanada direktifleri” veya “TSK’dan siyasilere taze uyarılar” anlayışı ile okumadık.
Özel’in sözlerine, devletin en önemli kurumlarından birinin başında bulunan bir yetkilinin kendisine sorulan sorulara karşı beyan ettiği görüşler olarak baktık ve bu çerçevede sağladığı bilgileri önemsedik.
Bağımsız bir gazeteci bu soruları sormasaydı, Özel de -mevcut ortamda- kendiliğinden çıkıp bu konularda fikir beyan etmezdi. Ne de olsa “andıç” ve “e-muhtıra” günleri artık geride kaldı. İlgi alanımız olan dış politika açısından değerlendirdiğimizde de Özel’in bir konudaki yanıtını özellikle ilginç bulduk.

Gerçekler ve önyargı
Türkiye komplo teorileri cennetidir. Bu arada, Uğur Mumcu’nun sözüyle, “bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanlardan geçilmiyor. Bu açıdan bakıldığında kamuoyunun ağırlıklı bölümü için Türkiye’deki tüm kötülüklerin arkasında ABD var. Yakın çevremizde bile PKK’nın son saldırılarını ABD’ye bağlayanlar var.
“Bunun mantığını ve mekaniğini anlatır mısınız?” diye sorduğunuzdaysa, genelde somut yanıt yerine, “Nerede yaşıyorsun? Gerçekleri göremiyor musun, her şey ortada” türünden muğlak sözlerden başka bir şey alamıyorsunuz.
Amerikalılar kötü habercilik için “gerçekler hiçbir zaman iyi bir haberi engellememeli” derler. Bunu Türkiye için, “gerçekler hiçbir zaman iyi bir önyargıyı engellememeli” diye uyarlayabiliriz.
Örneğin, Org. Özel’in Balkaç’a verdiği yanıtlardan Türkiye ile ABD’nin PKK’ya karşı işbirliği konusunda kamuoyunda yaygın olan kanaatin tam aksi bir görüntü çıkıyor ortaya.
İşin başında olduğu için bu konudaki sözlerine güvenmek durumunda olduğumuz Özel, “ABD ile istihbarat paylaşımı verimli mi?” sorusuna aynen şu yanıtı vermiş:

Diplomatik amaçlı sözler
“Türkiye ile ABD yaklaşık 60 yıldan beri aynı ittifak içinde yer alan, ikili ilişkileri daha da eskiye dayanan, dost ve müttefik iki ülkedir. Aramızdaki istihbarat paylaşımı geçmiş dönemlerde de var olan bir uluslararası işbirliği örneğidir. Terörle mücadele alanındaki istihbarat paylaşımı iki ülkenin ortak çıkar ve hassasiyetleri çerçevesinde başarılı bir şekilde sürdürülmektedir. Bu işbirliğinin şekil ve boyutlarını geliştirme, daha somut sonuçlar üretme ve verimliliği arttırma konusunda karşılıklı çaba ve arayışlara devam edilmektedir.”
Özel bunları “diplomatik olmak” amacıyla söylemiş de değil. Bugün ABD’nin verdiği istihbarattan, insansız hava uçakları “Predator”lerin PKK’ya karşı kullandırılmasına kadar uzanan bir işbirliğinin gelişmekte olduğu, eşgüdümün ise Genelkurmay’da iki ülke subaylarından oluşan bir birim tarafından sağlandığı açık bilgilerdir.

‘Amerikancılık’ etiketi
Faraziyeleri bir yana bırakırsak PKK, 31 Aralık’ta Irak’tan tüm askerlerini çekecek olan ABD için de artık ciddi bir baş ağrısıdır. Washington bu örgütü Kuzey Irak’ta arzuladığı siyasi ve ekonomik istikrarı bozacak olan potansiyel bir olumsuz unsur olarak görüyor.
Bu arada ABD Dışişleri Bakanı Clinton, TSK’nın PKK’ya karşı gerçekleştirdiği sınır ötesi operasyonlarından terörizme karşı gösterilmesi gereken kararlılığın somut bir örneği olarak söz ediyor. Washington bunları tabii ki Türkiye’ye yaranmaktan çok, kendi çıkarları için yapıyor. Ancak Türkiye ile ABD’nin bölgedeki çıkarları, özellikle Irak bağlamında, sanılandan fazla örtüşüyor.
Birçok kişi eleştirdiğimiz güdüden hareketle bu yazdıklarımıza anında “Amerikancılık” diye etiket yapıştıracaktır. Oysa meseleye “Amerikancılık” olarak değil “gerçekçilik” meselesi olarak bakmaya çalışıyoruz.
Org. Özel’in bu konudaki sözleri üzerinde durmak suretiyle amacımız Türkiye’de geçer akçe olan “faraziyelerin” gerçeklerden nasıl uzak olabileceğini göstermekti. O kadar. Zira “olan” ile “inanılan” Türkiye’de genelde çok farklı şeylerdir.