Semih İdiz

Semih İdiz

sidiz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Türkiye’yi Doğu Akdeniz’de zor günler bekliyor. Bölgede sanki bir çatışmaya doğru ilerliyoruz. Hem Kıbrıs’a karşı, hem de İsrail’e karşı uluslararası desteğe sahip olup olmadığımız ise belli değil. Arap sokaklarından Türkiye’ye yansıyan büyük sempatinin burada bir işe yarayacağı da yok.
Özetle, kendi çıkarlarını korumanın yanı sıra Filistinlilerin haklarını da kollamaya soyunan Türkiye’nin bu bölgede çok kararlı ve gerekirse askeri boyutu da olan bir diplomasi yürütmesi gerekeceğe benziyor.
İşin ilginç yanı, bir yandan Rum kesiminin Kıbrıslı Türklerin haklarını yok sayarak adanın açıklarında gaz aramaya başlaması, diğer taraftan Ankara’nın İsrail’e karşı sağlayacağını belirttiği “seyrüsefer serbestliği” nedeniyle yaşanacak gerginliğin mevcut konjonktürde Suriye’nin de işine gelecek olmasıdır.
Başbakan Erdoğan’ın, Mısır, Tunus ve Libya’yı kapsayan son gezisi sırasında da görüldüğü gibi, Esad rejimine ağır ithamlar yöneltmeye devam etmesi sonrasında Ankara ile Şam’ın artık “hasım” taraflar olduğunu varsayabiliriz. Siyasi geleceği için kanlı bir mücadele veren Esad’ın bu aşamada Türkiye’ye farklı bir gözle bakması da mümkün değil.

Moskova-Rum kesimi ilişkisi
Bu nedenle Türkiye’nin dikkatlerini Suriye’den çekip başka taraflara yöneltmek zorunda kalması Şam’ın işine gelecektir. Hatta yalnız Şam’ın değil, Suriye’deki muhaliflere verdiği moral destek ve füze kalkanı projesine katılma kararı nedeniyle Türkiye’ye kızan Tahran’ın da işine gelecektir.
Kıbrıs Rum yönetimi de zaten bu karmaşık ortamı bildiği için Ankara’nın elini zorlamaya çalışıyor. İsrail’in Yunanistan ve Rum kesimi ile stratejik ilişkiler geliştirmekte olduğuna dair spekülatif haberler de Rumları memnun ediyor. Zira, İsrail-Rum yakınlaşmasının ABD’deki Türkiye aleyhtarı lobilerin ekmeğine yağ süreceği biliniyor.
Rum yönetimi aynı zamanda Güvenlik Konseyi’nin kilit üyelerini de doğalgaz aramaları konusunda bir tutum takınmaya zorlamayı hedefliyor. Moskova’dan daha önce bu konuda yapılan ve Rumları çok memnun eden açıklamalara bakılırsa, Akdeniz’de önemli çıkarları olan Rusya bu konuda Ankara’yı rahatsız edecek tutum takınabilir.
“Kıbrıs’ın” adanın açıklarında gaz arama hakkı olduğunu belirten Moskova’nın, BM’de Rumları kollayan bir siyaset izlediği de zaten biliniyor. Rum kesimi aynı zamanda gaz aramasını Amerikan Noble Enerji şirketinin yapacak olmasına güveniyor.
İsrail açıklarındaki sondajları da yapacak olan bu şirketin çıkarlarının Washington tarafından korunacağını umuyor.

Obama-Erdoğan ve Netanyahu
Washington şu aşamada hem bu konuda, hem de Türk-İsrail gerginliğinde taraflara ihtiyatlı davranmaları tavsiyesinde bulunmakla yetiniyor. Ancak çıkacak olası sıcak bir çatışmada nasıl bir siyaset izleyeceği kesin değil. Türkiye’nin bu durumda “Johnson mektubu” gibi bir durumla tekrar karşı karşıya kalabileceğini iddia edenler bile çıkıyor.
Başkan Obama’nın Başbakan Erdoğan ve İsrail Başbakanı Netanyahu ile New York’ta görüşmesi bu yüzden önemli görünüyor. Ancak Türkiye ile İsrail arasında kırmızı çizgiler o kadar kararlı bir şekilde çizildi ki, bu görüşmelerden ne çıkabileceği de açıkçası belli değil.
İşin bir de AB boyutu var. Aslında AB, gaz araması konusunda Türkiye’ye karşı Kıbrıs Rum yönetimini memnun edecek sertlikte bir açıklama yapmış değil. Sonuçta AB de taraflara “itidal” çağrısında bulunuyor. Haberlere bakılacak olursa, AB Komisyonu yetkilileri ve AB dönem başkanı Polonya, Rumlardan doğalgaz aramalarını ertelemelerini dahi istemişler.
Fakat Rumların bu telkinleri ciddiye almaları olasılığı düşük. Zira gaz için yapılan bu sondaj yoluyla Türkiye’yi köşeye sıkıştırmayı umuyorlar. AB içinde de Türkiye’nin üyeliğine soğuk bakan ülkelerin bu konuyu kullanmalarına güveniyor. Türkiye ile sıcak bir çatışma ortamı doğarsa bu ülkelerin desteğini alabileceğini düşünüyor.
Özetle, Doğu Akdeniz’de Türkiye açısından “sıfır sorunlu” değil, “çok sorunlu” olan karmaşık ve tehlikeli bir durumun gelişmekte olduğunu bilmekte yarar var.