Türkiye bir yandan, İran’a karşı olduğunu artık herkesin duyduğu NATO’nun “Füze Kalkanı” projesine katılmaya karar verirken, diğer yandan, üstelik Başbakan Erdoğan’ın ağzından, Ortadoğu için laikliğin önemine vurgu yapmaya başladı.
Türkiye bunun yanı sıra, NATO’nun Libya operasyonuna başta şiddetle karşı çıkmasına rağmen, bugün bu operasyonu savunmakla kalmıyor, NATO’ya bunun için lojistik destek sağladığını da duyurma ihtiyacını duyuyor.
Bu gelişmelerin, yakın bir geçmişe kadar Ankara’yı yanına çekmekte başarılı olduğuna inanan İran’daki molla rejiminin ve bölgedeki diğer radikal unsurların hoşuna gitmediği aşikar. Bu arada Filistin’in BM tarafından bağımsız bir devlet olarak tanınması için Ankara’nın yürüttüğü yoğun diplomatik çaba da Tahran’ın hoşuna giden bir gelişme değil.
Hamas memnun değil
Aslında kamuoyumuz pek farkında değil, ancak İslami kesimimizin büyük sempatisine sahip olan Hamas da Türkiye’nin bu konudaki diplomatik girişimlerinden çok memnun değil. Sorun ise bağımsızlık için BM’ye başvuracak olan Filistin yönetimi başkanı ve FKÖ lideri Mahmud Abbas’ın, koşulların oluşması şartıyla, İsrail ile müzakerelere hazır olmasından kaynaklanıyor.
Hamas ile kavgalı olan Abbas’ın bu müzakereleri kabul etmesi, İsrail’in varlığının kabul edilmesi anlamına da geliyor ki, buna ne İran, ne de Hamas razılar. Abbas’ın cuma günü yaptığı ve BM’ye bağımsız devlet statüsü için başvuracağını duyurduğu konuşmasından sonra Hamas tarafından yapılan açıklamada da bu konuda duyulan hoşnutsuzluğu görmek mümkündü.
Açıklamasında Hamas, bağımsız Filistin devleti için BM’ye yapılacak başvurunun “ulusal bağımsızlık mücadelesine ters düştüğünü” bildirdi ve “işgalden kurtulmanın ve Filistinlilerin gasp edilmiş haklarının geri alınmasının tek yolunun aktif direniş olduğunu” vurguladı. İsrail’e karşı şiddet içeren radikal yaklaşımları benimsediği için Hamas’a arka çıkıp güçlü destek veren İran’ın da bu düşüncede olduğu aşikar.
Ancak, Suriye konusunda yalnız kalan İran, Mahmud Abbas’ı destekleyen bölgedeki güçlü Arap ülkeleri nezdinde bu konuda da kontrpiyede kalmaktan çekiniyor. Bu nedenle meseleyi farklı - ancak asıl konumunu yine de belli eden - bir çerçeveye oturtuyor.
AKP’nin durumu
Abbas’ın bağımsız Filistin devleti fikrine destek verir gibi görünen İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad, cuma günü yaptığı konuşmada, bunun tüm Filistin topraklarının “mikrop yuvası İsrail’den kurtulması için sadece bir ilk adımı olacağını” belirterek şöyle konuştu:
“Filistin’in küçük bir toprak parçasında zayıf ve güçsüz olan bağımsız bir devlet yetmez. Tüm Filistin topraklarını kurtarmak için birleşmeli. Bu emeli hiç unutmamaları için Filistinlilere çağrıda bulunuyorum.”
Bu arada İran’ın Türkiye ile Suriye konusunda da ters düştüğü ortada. Taraflar pragmatik nedenlerle resmi açıklamalarında bu konuda ihtiyatlı bir dil kullansalar da asıl düşüncelerini, başta medya olmak üzere, farklı kanallardan ve farklı düzeylerde belli ediyorlar.
AKP’nin radikal İslami ülkelere ve örgütlere kaydığını düşünenlerin bu genel görüntü karşısında durumu yeniden değerlendirmeleri gerekecektir. Bir yandan bölgedeki Müslüman ülkeler nezdinde, bugüne kadar alerji duydukları bir kavram olan “laikliği” savunurken, diğer yandan İran’ın saldırgan söylemine karşı alınan askeri tedbirlere katılmaya razı olması; ayrıca NATO ile genelde uyumlu hareket etmeye başlaması, AKP iktidarı hakkında oluşan olumlu ve olumsuz ön yargıları sarsacaktır.
İlginç hamleler
Burada asıl ilginç olan şey, AKP iktidarının geleneksel Türk dış politikasına dönüşü çağrıştıran adımlar atmaya başlamasıdır. Bunun yarattığı merak sadece bölge ülkeleri açısından değil Türkiye açısından da geçerlidir. AKP’nin bu ilginç hamleleri içerde de kemikleşmeye başlamış olan önyargıları sarsacak niteliktedir.
Ancak, bu hamleler AKP için gerçekten yeni olan “proaktif” bir yaklaşıma mı işaret ediyor, yoksa öngörülemeyen gelişmeler karşısında sergilenen “reaktif” bir yaklaşımı mı temsil ediyor, işte bu henüz belli değil.