Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Törenler, toplantılar düzen- lendi, konuşmalar yapıldı, resmi pozisyonlar ortaya kondu... “Ermeni soykırımı”nın 100. yıldönümü vesilesiyle dünyanın çeşitli yerlerinde gerçekleşen gelişmelerden sonra, şimdi soğukkanlılıkla bütün bu olanları değerlendirmek ve bundan sonrasını farklı biçimde planlamak gerek.
Bu yıl soykırımı anma etkinliklerinin çok daha yaygın olacağı, çok daha ses vereceği biliniyordu. Nitekim 100. yıldönümü birçok ülkenin 1915 olaylarını “soykırım” olarak tanıdıklarını resmen beyan etmelerine ve bu konuda net bir pozisyon sergilemelerine yok açtı.
Başta Papa’nın Vatikan’daki tören sırasındaki konuşması, ardından 28 ülkeyi temsil eden Avrupa Parlamentosu’nun kararı, daha sonra Rusya Devlet Başkanı Putin’in ve Almanya Cumhurbaşkanı Gauck’un açıklamaları, Erivan’ın ve Ermeni Diasporası’nın istek ve beklentilerini karşıladı.
Açıkçası, Türkiye’nin itirazlarının ve hassasiyetinin bilinmesine rağmen bu konuda öylesine yaygın bir kanaatin oluşması, -bu aşamada fiili bir etkisi olmasa dahi- ciddiye alınıp iyi değerlendirilmesi gereken bir husustur.
“Soykırım” demedi ama...
Her şeye rağmen ABD bu yıl da bu “domino etkisi”nin dışında kaldı. Başkan Obama konuşmasında “soykırım” sözcüğünü kullanmadı... Ama o metinde 1915’te dehşet verici bir Ermeni kıyımına girişildiğini etraflıca anlattı, ayrıca bu konudaki “kişisel görüşü”nün -yani olayın bir “soykırım” olduğu yolundaki geçmişteki beyanının- hâlâ geçerli olduğunu belirtti...
Ancak gene de ABD Başkanı’nın, yoğun Ermeni baskılarına ve Papa’nın da başını çektiği uluslararası trende rağmen, o sözcüğü kullanmaması önemli.
Önemi de şudur: Washington, Türkiye’yi incitmek, onun tepkisini çekmek istemiyor. Neden? Çünkü Türkiye’nin jeostratejik konumu ABD için büyük değer taşıyor. Hele bölgedeki olaylar Washington’u Ankara ile işbirliğini tehlikeye sokabilecek davranışlardan uzak durmaya zorluyor.
Bu sayede Türkiye’nin öteden beri oynadığı “stratejik kart”ın ABD karşısında istenen sonucu verdiği görülüyor.
Dedi de, ne oldu?
Ama diğer ülkelerle durum farklı. Örneğin Almanya Cumhurbaşkanı bu kez “soykırım” demekten çekinmedi. Rusya devlet başkanı da öyle...
Herhalde Rusya bu cesareti, Türkiye’nin özellikle doğal gaz ve enerji alanında kendisine olan bağımlılığını göz önünde tutarak gösteriyor. Ankara, Vatikan’dan ve Viyana’dan büyükelçilerini “istişare” için geri çekme gösterisini Moskova’ya karşı da yapacak mı? Eğer “soykırım” diyen her ülkeye karşı aynı tepki gösterilecekse, Türkiye’nin diplomatik yalnızlığı daha da artacaktır.
Kritik 24 Nisan tarihinden sonra bu meselede gerek tarihle, gerekse günün gerçekleriyle yüzleşmek fırsatı doğmaktadır.
“Soykırım” sözcüğü, dış politikada, kimin dost, kimin düşman sayılacağının kıstası olmamalıdır.
Nihayet her yıl yaşanan bu sıkıntıyı kökünden halletme yolunun Erivan ile ilişkilerin normalleştirilmesinden geçtiğini anlamak lazım.
Şimdi artık bu konuda yeni bir sayfa açmak zamanı gelmiştir.