Cumhur başkanı Recep Tayyip Erdoğan bugün İran ziyaretini son olarak karşılıklı sert beyanların yol açtığı sıkıntılı (gergin dememek için) bir havada yapıyor.
Bu pürüze rağmen, ziyaretin gerçekleşmekte olması, iki tarafın da aralarındaki dostluk ve işbirliğinin gelişmesine verdikleri önemin açık bir göstergesi.
İran nükleer krizinin halledilmekte olduğu ve ABD başta olmak üzere uluslararası camianın Tahran ile ilişkilerinin düzelme yoluna girdiği bir aşamada, Türkiye’nin bu komşusuyla bozuşması çok mantıksız olur.
Neyse ki son söz düellosunun yarattığı sıkıntıdan sonra, Erdoğan’ın ziyaret programını gerçekleştiriyor olması, bozulmaya yüz tutan havanın düzeleceği umudunu yaratıyor.
Diğer bir deyişle, iki taraf da bazı bölgesel sorunlarla ilgili görüş ayrılıkları tam olarak giderilmezse dahi, ilişkilerini geliştirmeye kararlı görünüyor.
Durup dururken...
Bu sıkıntı açıkçası Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın iki hafta önce üst üste iki vesileyle İran’ın Ortadoğu politikasına karşı yaptığı sert çıkış sonunda ortaya çıktı. Erdoğan İran’ı bölgeyi “domine etmeye” çalışmakla suçladı ve İran’ın Suriye, Irak ve Yemen’den çekilmesi gerektiğini söyledi.
İran’dan bu sözlere tepki gecikmedi. Erdoğan’ın ziyaretinin iptali yönünde önce Meclis’ten sesler yükseldi, ardından İran Dışişleri Bakanı’nın yanıtı geldi, bu arada Türkiye’ye bir de yazılı nota verildi.
Erdoğan bunları pek kale almayarak ziyaretini gerçekleştireceğini açıkladı. Ancak önceki gün 65 İranlı parlamenter Cumhurbaşkanı Ruhani’ye bir mektup yazarak, Erdoğan’dan resmen özür dilemesini istemesini talep ettiler.
Açıkçası, Cumhurbaşkanı’nın çıkışı, zamanlama, yaklaşım ve üslup olarak iyi olmadı. Bu görüşler ve eleştiriler Tahran’daki görüşmeler sırasında da dile getirilebilirdi. Herhalde şimdi de masaya yatırılacak.
Ne var ki İran’ın “domine etme amaçlı” diye nitelendirilen Ortadoğu politikasında köklü bir değişiklik yapması beklenemez. Yemen’de sorunun müzakere yoluyla halli gibi bir formül üzerinde bir görüş yakınlığı belki sağlanabilir, ama bu da lafta kalabilir. Suriye meselesinde ise İran’ın Esad’a aktif desteğinden geri adım atması söz konusu değil. Irak’ta da IŞİD’e karşı mücadele gerekçesiyle nüfuzunu sürdürmekten vazgeçmesi beklenemez.
Dolayısıyla, Tahran görüşmelerinden sonraki açıklamalarda kullanılacak diplomatik dile rağmen, bu meselelerde Ankara ile Tahran arasında mevcut görüş ayrılıklarının giderilmiş olduğuna inanmak zor.
Gerçekçi yol
Bu gibi hallerde iki farklı yol izlenebilir: Ya ortak çıkarlara ve işbirliğine öncelik verilir ve bölgesel sorunlar üzerindeki uyuşmazlıkların dostluğu bozmamasına özen gösterilir; ya da o meseleler üzerinde “ilkesel bir tavır” üzerinde ısrar edilir ve karşı tarafın politikasını değiştirmesi beklenir...
Türkiye’nin İran politikasında birinci şıkkın uygulanmak istendiği anlaşılıyor. Bazı ülkelerle (Rusya gibi) ilişikilerde böyle bir anlayış hâkim. Ama bu pragmatizmin göz ardı edildiği hallerde bazı ülkelerle (Mısır gibi) ilişkiler de limoni...
İran ile ilişkilerde birinci yol daha gerçekçi görünüyor.