Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Türkiye Ortadoğu’daki son olaylarda, arzuladığı ve iddia ettiği gibi, başrolü oynayabildi mi?
Gazze ve Suriye olaylarının ışığında bu soruya olumlu yanıt vermek zor.
Türkiye’nin her iki olayda da çok aktif politikalar izlediği, uluslararası platformda varlığını hissettirdiği ve sesini duyurduğu açık.
Ama “oyun kuran” bir bölgesel süper güç iddiası ile yola çıkan Türkiye’ye, saydığımız bu iki olayda daha çok bir “yardımcı rol”ün düştüğünü kabul etmek lazım.
Bu rolü ve katkıyı küçük görmeye veya bu yüzden eziklik duymaya gerek yok. Ancak büyük iddialarla ortaya çıkanların, kendilerinin talip olduğu rollerin başkaları tarafından üstlenilmesinin nedenlerini iyice araştırması gerekir...
* * *
Gazze olaylarında ateşkesin sağlanması sürecinde Mısır’ın birdenbire öne çıkması ve bir anlaşmanın sağlanmasında başrolü oynaması çok kişiyi şaşırttı. Mısır’da Hamas’a yakınlığı ile tanınan Müslüman Kardeşler hâkim. Devrimden sonra iktidara gelen Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi uluslararası platformda az tanınan yeni bir sima. İsrail ve ABD karşısındaki tutumu da Gazze olaylarına kadar meçhuldü...
Ancak Mursi ustaca bir manevra ile hızla kendisini bir arabulucu pozisyonuna getirebildi. Pragmatik yaklaşımı ve dikkatli üslubuyla dengeli bir tavır sergiledi. Hamas’ın olduğu kadar İsrail’in de güvenini ve de ABD’nin desteğini kazandı. Tüm ilgili taraflarla kurduğu yapıcı diyalog sayesinde de arzulanan sonucu elde edebildi.
Bu arada Türkiye de boş durmadı tabii. Türk diplomasisi de devreye girdi; Başbakan’ın demeçleri Arap halklarının gönlünü kazandı. Ama açıkçası, pratikte Türkiye’nin bu işte oynadığı rol, ABD destekli Mısır girişimlerine bir “asistanlık”tan ibaret kaldı...
* * *
Benzer bir durum Suriye konusunda da görüldü.
Türkiye, Suriye krizinde ta baştan itibaren, uluslararası toplumda en aktif davranan ülke. Ankara Esad’dan umudu kestikten sonra, onu devirmeye yönelik çalışmalara girişti, muhalefeti ve direnişçileri örgütlemeyi üstlendi.
Son zamanlarda ABD’nin Suriye krizi ile daha yakından ilgilenmeye başlamasıyla, inisiyatifin daha çok Katar’ın eline geçtiği, Washington’un perde arkasından muhalefeti yeniden şekillendirdiği ve sonuçta Türkiye’nin -Doha’daki konferansta olduğu gibi- “yardımcı rolleri” üstlendiği görüldü.
Kuşkusuz bu konuda Ankara ile Washington arasında istişareler ve işbirliği devam etti, yeni oluşumda Türkiye’nin katkıları oldu. Ama son gelişmelerin kredisi daha çok ABD destekli Katar’ın hanesine işlendi...
Şimdiki halde Beşar Esad direnişe karşın iktidarda tutunmak için amansızca kan dökmeyi sürdürüyor, bu arada Türkiye mülteci akını ile baş etmeye ve sınır güvenliğini sağlamak için NATO desteğiyle askeri gücünü arttırmaya uğraşıyor...
* * *
Gazze ve Suriye olaylarının bu aşaması, Türkiye’nin bu meselelerdeki rolünün istenilenden veya iddia edilenden daha “sınırlı” olduğunu gösterdi.
Ancak bu sorunlar halledilmiş ve son bulmuş değil. Ortada devam eden ve nasıl gelişeceği belli olmayan bir süreç var.
Bu, son aşamada ikinci plana düşen Türkiye’nin, bundan sonraki etaplarda daha belirleyici roller oynamayacağı anlamına gelmez.
Ama bunun için de, yukarıda belirttiğimiz gibi, son olaylarda geçirilen tecrübelerden gereken sonuçlar çıkarılmalıdır...