Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Türkiye dış politikasında köklü bir değişiklik yaparak artık bölgesel ve küresel güç olmaktan vaz mı geçiyor?
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Tokyo ziyaretinde, Japon gazetecilere söyledikleri, bu soruyu akla getiriyor.
Başbakan’ın şu önemli ifadelerini hatırlatalım:
“Türkiye’nin bölgesel ve küresel güç olmak gibi bir hedefi yok. Türkiye sadece üzerine düşen görevi yapmak suretiyle bir yere oturtuluyor. Diğeri hırs diye tanımlanır ki, bu her zaman tehlikelidir. Böyle bir hırsımız yok.”
Başbakan’ın Japon basınına söylediği bu sözler, Türkiye’de alışık olduğumuz üslup ve yaklaşımdan epey farklı...
Hırsın tehlikeli olduğuna ilişkin değerlendirmesi doğrudur; ancak dış politikada şimdiye kadar bölgesel ve küresel güç olma hedefinin güdülmediğine inanmak da mümkün değil. Başbakan’ın, tam aksine, dış politikadaki bu hedefi ısrarla vurguladığı pek çok beyanı var. Aynı şekilde -ve özellikle- Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun da. (Hatta bu köşeye sığmayacak kadar çok)...
“Oyun kurucu” rolü
Türk diplomasisi özellikle Ortadoğu’da çeşitli arabuluculuk rollerine soyunurken, Türk hükümet yetkilileri bölgesel güç olarak Türkiye’nin bir “oyun kurucu” konumunda olduğunu, hep tekrarlamışlardır.
Aynı yetkililer Türkiye’nin daha geniş alanda, Somali’den Myanmar’a kadar dünyanın çeşitli yerlerinde artık varlığını gösterdiğini gururla söylemişlerdir. Başbakan, aynı küresel güç anlayışıyla fırsat buldukça uluslararası camiayı bazı krizler karşısındaki ilgisizliğinden dolayı eleştirmiş, Güvenlik Konseyi’nde “beş büyüklerin” statüsünü hedef alarak Birleşmiş Milletler’de değişiklik yapılmasını istemiştir...
Aslında uluslararası camia da Türkiye’yi küresel olmasa da, bölgesel bir güç olarak nitelendirmekten çekinmemiştir. Dünya basını da bir ara oynadığı roller nedeniyle Türkiye için bu sıfatı kullanmıştır.
Yeni gerçekler
İki üç yıl öncesine kadar Erdoğan hükümetinin bizzat hedeflediği, yabancı ülkelerin de Türkiye’ye yakıştırdığı bu rolün son zamanlarda aksadığı, Ankara’nın bölgesel güç imajının da bir hayli zayıfladığı, bir gerçek. (TESEV’in son anketi, on altı Ortadoğu ülkesinde, halkların gözünde aynı durumun söz konusu olduğunu gösterdi)...
Bunun çeşitli nedenleri var: Önemli bir sebep, hükümetin bölgedeki ihtilaflarda taraf durumuna gelmesi, birçok bölge ülkesiyle kavgalı duruma düşmesidir. Tabii ki bu şartlarda Ankara’nın nüfuzunu hissettirmesi, arabuluculuk gibi roller üstlenmesi zor...
Diğer önemli bir neden, en üst düzeyde kullanılan sert, saldırgan, kibirli üslubun, ters tepki ve soğukluk yaratmasıdır.
Bu arada son zamanlarda küresel ve bölgesel konjonktürde önemli değişikliklerin olduğunu (örneğin Suriye krizinde ABD-Rusya işbirliği, iktidar değişikliğinden sonra da İran-Batı yakınlaşması gibi) ve bunun da güç dengelerini değiştirmeye başladığını eklemek gerek.
Peki, Başbakan bütün bu faktörleri dikkate alarak mı Japonya’da hükümetin bölgesel ve küresel bir güç olmak peşinde olmadığını söyledi? Daha açıkçası bu Japon kamuoyunun önünde bir tevazu gösterisi mi, yoksa son deneyimlerin ışığında bir “strateji ayarı”nın işareti mi?
Aslında gerçek bölgesel güç olmak için ikisine de ihtiyaç var...