IŞİD’in Brüksel’deki kanlı saldırısının şoku ve şaşkınlığı içinde Avrupalılar şimdi terörün kimi, ne zaman vuracağı korkusuyla yaşıyor.
Dün IŞİD’in Suriye ve Irak kamplarında yetiştirilen 400 teröristin çeşitli Avrupa ülkelerinde saldırıya geçmek üzere hazır durumda olduklarını belirten haberler, bu kaygıyı daha da artırdı.
Kendilerini hedef olarak gören Belçika ve diğer Avrupa ülkeleri güvenlik önlemlerini pekiştirirken, terör uzmanları ve ilgili kurumlar bu büyük tehdide karşı Avrupa’nın kendini nasıl koruyabileceği konusunda kafa yoruyorlar.
Bunun kolay bir yanıtı yok tabii. Her ne kadar Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande’ın deyişiyle bu bir “savaş” ise de bu Avrupalıların da deneyim sahibi olduğu cinsten bir savaş değil. Karşıda bir ordu yok, kimlerin hangi hedefi, ne zaman, nasıl vuracağı belli değil. Üstelik saldırganlar ülkenin göbeğindeler...
Sınır tanımıyor
Bu “savaş”ın önemli bir özelliği de “sınır” tanımamasıdır. IŞİD’in merkezi Suriye’de veya Irak’ta olabilir. Nitekim “Koalisyon Güçleri” merkez olarak belirlenen hedefleri ha bire bombalıyor. Ama bu terörün sınır ötesi ülkelere uzanmasını önleyemiyor. IŞİD’in yapısı adeta bir ahtapot gibi. Kolları var ve bunlar yarı bağımsız şekilde faaliyette bulunabiliyorlar.
Bu bakımdan iyi yetişmiş 400 IŞİD’linin Avrupa ülkelerine yayılmış olduğu haberi, gerçekten çok korkutucu...
Açıkçası, bunun anlamı Avrupalıların “terörle yaşamayı” öğrenmeleri, buna alışmaları gerektiğidir.
Öteden beri terör saldırılarına hedef olan ülkelerin insanları böyle bir alışkanlık edinmişlerdir. Genellikle İsrail buna örnek gösterilir. Son zamanlarda Türkiye de bu konuda epey deneyim kazanmış durumda.
Başka çare yok
“Terörle yaşamak” bir yandan tehdide karşı etkin önlemleri almak ve sürekli teyakkuzda olmak, diğer yandan da günlük yaşamı mümkün olduğu kadar aksatmadan sürdürmek demektir.
Kuşkusuz bu da özel bir çaba ve cesaret gerektirir. Rahata fazlasıyla alışmış Avrupalıların buna ayak uydurması herhalde zaman alacak.
Devlet olarak da “terörle yaşama”nın zorlukları var. Devlet toplumun hoşlanmadığı birtakım güvenlik tedbirleri almak durumunda. Örneğin havaalanları, metrolar, AVM’ler ve eğlence yerleri gibi mekânlarda uygulanacak sıkı kontroller sıkıntı yaratabilir, ama tehlikeyi azaltmak için bu şart. Kaldı ki zamanla insanlar da buna alışıyor. Paris sokaklarında silahlı polis veya asker artık baştaki gibi gözleri tırmalamıyor.
Ama güvenlik ile özgürlükler arasındaki hassas dengeyi de iyi kollamalı, demokratik değerlerin kökünden sarsılmamasına dikkat edilmelidir. Bu konuya daha detaylı döneceğiz.