Suriye’de “güvenlik mülahazaları” ile bir “tampon bölge”nin kurulması konusu, Türkiye’de ve Batı ülkelerinde bir süredir konuşuluyordu. Bu kez Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun BM Güvenlik Konseyi’ndeki konuşması ile, bu konu resmen uluslararası toplumun gündemine taşınmış oldu.
Konuşmasının önemli bölümünü Suriyeli sığınmacılar sorununa ayıran Bakan, bu insani problemin çözümü için en iyi çarenin, ateş altında canlarını kurtarmak amacı ile evlerini terk etmek zorunda kalan insanları, Suriye topraklarında kurulacak kamplarda barındırmak olduğunu belirtti. Tabii tercihan BM şemsiyesi altında gereken korumanın ve desteğin sağlanması şartıyla...
Böyle bir formül, yüz binlerce mültecinin Türkiye başta olmak üzere komşu ülkelere akın etmesini önlemiş olacak.
* * *
Ne var ki makul ve yerinde olan bu önerinin gerçekleşmesi birçok faktöre bağlıdır. Her şeyden önce uluslararası topluluğun buna arka çıkması, siyasi anlaşmazlıkları bir yana bırakıp maddi manevi desteği esirgememesi şart. Bir de tabii ev sahibi olarak Suriye’nin de kendi topraklarında, uluslararası himaye ve denetim altındaki geçici yerleşim alanlarının kurulmasına razı olması gerekir.
Esad yönetimi tampon veya güvenli lafını duyar duymaz buna karşı çıktı. Davutoğlu’nun konuşmasından sonra Rus ve Çinli temsilciler, gazetecilere bunun kabul edilemeyeceğini söylediler. Bu fikre sıcak baktığı sanılan Fransa ve İngiltere dışişleri bakanları da “tampon bölge”nin (askeri yönleriyle) nasıl kurulabileceğine dair çeşitli opsiyonlar üzerinde iyice çalışmak gerektiğini belirttiler.
Aslında Suriye’de böyle bir bölgenin oluşturulması için, uluslararası bir askeri gücün görevlendirilmesi, hatta bir “uçuşa yasak şerit”in kurulması gerekir. Buna karar verecek olan Güvenlik Konseyi’nde ise Rusya ve Çin vetolarını kullanmaya hazırlar!
Böyle bir karar olmadan -Suriye’nin ve onu destekleyen ülkelerin direnmesine rağmen- bu fikir uygulamaya konulabilir mi? Bir seçenek de, bunu NATO veya “istekli ülkeler koalisyonu” çerçevesinde gerçekleştirmektir. Ama NATO veya ilgili ülkeler böyle bir riski göze almaya ve ortaklaşa hareket etmeye hazır mı?
Açıkçası şu anda konuya sıcak bakanlar bile tereddüt içindeler. Oysa her geçen gün binlerce Suriyeli daha Türkiye’nin -ve diğer komşu ülkelerin- kapılarına dayanıyor.
Anlaşılan bu yük daha bir süre omuzlarımızda kalacak...
Mısır artık devrede
Mısır’ın çiçeği burnunda Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin Tahran’daki Bağlantısızlar Zirvesi’nde, öylesine sarsıcı bir çıkış yapacağını kimse tahmin etmemişti. Hele evsahibi İranlı yöneticiler, hiç...
Mursi, özellikle Mollaları şoke eden konuşmasında Suriye’deki “zalim rejimi” yerden yere vurduğu gibi, uluslararası toplumu “meşruiyetini kaybeden” Esad rejimine karşı, “halk ile dayanışma” içinde olmaya çağırdı.
İranlılar bu sözler karşısında öylesine şok geçirdiler ki, konuşmayı Arapçadan tercüme eden çevirmenler Mursi “Suriye” dedikçe, onun yerine “Bahreyn” dediler! Gazeteler ise Mısır liderinin Suriye ile ilgili söylediklerini tümü ile pas geçtiler...
Bağlantısızların liderliğine soyunan İran için zor bir sınav oldu bu.
H?H?H
Ama asıl önemli olan, Mısır’ın bu vesile ile bölgeye ve dünyaya verdiği mesajdır. İçte durumu toparladıktan sonra Mursi şimdi dünyaya açılıyor ve daha bağımsız, daha aktif bir dış politika izlemeye hazırlanıyor. Mursi, ABD’nin itirazlarına rağmen Tahran’a gitti. Ama Tahran’da da İran’ın hiç hoşuna gitmeyen şeyler söylemekten de çekinmedi...
Mursi birkaç gün önce Suriye konusunda barışçı bir çözüm için dörtlü bir “temas grubu”nun (Türkiye, İran, Suudi Arabistan ve Mısır) kurulmasını önerdi. Mısır diplomasisi bir yandan Esad rejimine karşı tutumunu açıkça sergilerken, diğer yandan bölgesel bir girişim için “öncülük rolü”nü üstleniyor.
Başarır veya başarmaz, ama Mısır artık devrede...