Suriye sorununun Türkiye için yarattığı sıkıntıların listesi uzun: Güvenlik açısından sınır sıcak bir çatışma bölgesi oldu. Gerginlik bir savaş tehlikesini de ortaya koymuş durumda. Türkiye Suriyeli silahlı muhaliflere sağladığı aktif destekle, bu krize angaje oldu...
Siyasi alanda Ankara’nın Beşar Esad’ın devrilmesine yönelik politikası Şam ile ipleri koparttı. Esad buna karşılık “PKK kartı”nı oynamaya başladı. Hükümetin izlediği politika Türkiye’yi Rusya ve İran’la karşı karşıya getirdi...
Ekonomik bakımdan Türkiye’nin Suriye krizi yüzünden uğradığı ticari kayıpların dışında, karşılaştığı mülteci sorununun maliyeti 300 milyon doları aştı. Yüz bin eşiğini geçen sığınmacı akınının devam etmesi, bu mali ve sosyal yükü giderek ağırlaştırıyor...
Bu olumsuzlukların bir kısmı, Türkiye’nin kontrolü dışında, Suriye krizinin yol açtığı sonuçlar. Ama bunda hükümetin Türkiye’yi bu sorunun bir parçası haline getiren politikasının da büyük payı olduğunu kabul etmek gerek.
“Çıkış stratejisi”
Daha önce de yazdığımız gibi, gelinen noktada artık bu politikada yeni bir ayar yapmak, diğer bir deyişle bir “çıkış stratejisi” uygulamak lazım.
Böyle bir ayar, Türkiye’nin Suriye meselesinde, “halktan yana” ve “diktatöre karşı” diye özetleyebileceğimiz “ilkesel tutumu”nu değiştirmesini gerektirmiyor. Sadece Ankara’nın Türkiye’yi bu iç savaşa adeta müdahil durumuna getiren davranışlarını yeniden gözden geçirmesi ve çatışma yerine kriz yönetimi yöntemlerini uygulaması yeter...
Türkiye’de yapılan kamuoyu araştırmaları, halkın geniş kesiminin çatışmadan değil, çözümden yana olduğunu gösteriyor. Diğer önemli bir nokta da ABD dahil, uluslararası toplumun, bu krizin askeri baskılar veya müdahalelerle değil, daha barışçı yollardan çözümlenmesinden yana olduğudur.
Sürpriz mutabakat
Türk diplomasisinin bütün bu faktörleri dikkate aldığına inanıyoruz. Ankara bir yandan Suriye’ye karşı “güç politika”sını sürdürürken, diğer yandan da son zamanlarda barışçı çözüm arayışlarına katılmak istediğine dair sinyaller veriyor.
Bu bağlamda son iki gelişme dikkati çekiyor: Biri, hükümetin BM-Arap Birliği özel temsilcisi Lahdar Brahimi’nin arabuluculuk girişimlerine verdiği destek. Diğeri de, Başbakan Erdoğan’ın, İran Cumhurbaşkanı Ahmedinecad ile yaptığı görüşme.
Ankara ile Tahran arasındaki soğukluk ortamında Bakü’de gerçekleşen bu görüşmeden, sürpriz bir sonuç çıktı: İki taraf, sorununun barışçı çözümü için bir mekanizmanın kurulması konusunda prensip anlaşmasına vardı. Bu mekanizma Türkiye ve İran ile birlikte üçüncü bir bölgesel ülke olarak Mısır’ı veya Rusya’yı kapsayacak.
Hükümet böyle bir düzenlemeyi kabul etmekle, her ne pahasına olursa olsun Esad’ı devirmeyi hedefleyen politikasını daha esnek hale getirmiş ve Esad’ın hamisi olan İran’la ortaklaşa hareket etmeyi kabul etmiş oluyor.
Bu prensip mutabakatı nasıl ve ne ölçüde hayata geçirilebilir bilmiyoruz. Ancak bu olay, hükümetin yukarıda saydığımız sıkıntılara yol açan politikasında yeni bir ayar yapmayı ciddi şekilde düşündüğünü gösteriyor.