Suriye krizi derken artık sadece komşu ülkedeki iç savaş değil, Türkiye ile Suriye arasındaki sürtüşme de gündeme geliyor. Hem yalnız Türkiye’nin değil, uluslararası camianın gündemine de...
Bu bağlamda Türkiye Suriye krizi neredeyse her hafta biraz daha tırmanıyor, daha geniş boyutlar alıyor. Hele son günlerde dünya basınında Suriye krizinin Türkiye’yi kapsayan bu boyutu ağırlık kazanmış durumda...
Ankara ile Şam arasındaki sürtüşme başta retorik -veya söz savaşı- düzeyinde iken, şimdi çatışma noktasına geldi. Akçakale olayından sonra karşılıklı top atışları ciddi bir savaş olasılığını yarattı. Başbakan’ın ve Genelkurmay Başkanı’nın ifadelerine göre, bu olasılık devam ediyor.
Yeni cephe
“Suriye cephesi”nde durum böyle iken, Türkiye’nin önceki gün Rusya’dan kalkan bir Suriye yolcu uçağını, askeri malzeme taşıdığı gerekçesiyle Esenboğa Havaalanı’na inmeye zorlaması, bu kez “diplomatik cephe”de yeni bir sürtüşmeye yol açtı.
Suriye uçağındaki kargonun “tehlikeli” diye nitelendirilen içeriği hakkında kesin bir bilgimiz yok. Suriye hala uçağın askeri materyal taşımadığını öne sürüyor. Türk resmi makamları ise uçakta Rusya’da yüklenmiş birtakım füze parçalarının bulunduğunu söylüyor.
“Uçak krizi”nin bu yönü tartışıla dursun, açık olan husus Türkiye’nin bu olayda zaten düşman gözü ile baktığı Suriye yönetimini biraz daha hırpalamayı ve ona gözdağı vermeyi amaçladığıdır.
Peki ya Rusya? Dikkat çekici olan husus uçağın Suriye’ye ait olmasıdır. Herhalde bu bir Rus uçağı olsaydı, aynı işlem yapılmazdı...
Dışişleri Bakanı başta olmak üzere, Türk yetkililer uçağın inişe zorlanması olayının Rusya’yı hedef almadığını ve dolayısıyla bunun Türk-Rus ilişkilerini etkilememesi gerektiğini belirttiler.
Rusya ne yapacak?
Öyle sanıyoruz ki Türk tarafı bu olayın gerçekten Moskova ile ilişkileri olumsuz etkilememesine özen gösterecek. Her ne kadar son zamanlarda başta Başbakan olmak üzere Türk yetkililer Rusya’yı Esad’ı desteklemesi (ve BM’den ona karşı bir kararın çıkmasını engellemesi) nedeniyle sert biçimde eleştirdiyse de, Ankara Rusya ile olan (ve hayati çıkarlara dayanan) bağların bozulmasını hiç istemez.
Esas mesele Rusya’nın buna nasıl bir tepki göstereceğidir. Rusya da herhalde bu olayı fazla büyütmek istemeyecektir. Ama Rus diplomasisinin bunu tamamen göz ardı etmemesi ve bir yere not etmesi ihtimali de vardır. En azından bu olay, bir soğukluk yaratmıştır. Rus medyasının bu konudaki değerlendirmelerine (ve Türkiye’ye karşı sert ifadelerine) bakmak yeter...
Bütün bu gelişmeler hükümetin Suriye krizinde son zamanlarda izlediği politikanın nerelere götürdüğü sorusunun artık yoğun bir şekilde sorulmasına yol açıyor.
“Güç politikası”
Aslında gelinen noktada Ankara Suriye krizinde bir “güç politikası” uygulamaya başladı. Yani artık diplomatik çabalar, kolaylaştırıcı roller vesaire, geride bırakıldı; şimdi Suriye ile silahlı çatışmayı, diğer ülkelerle de siyasi sürtüşmeyi göze alan bir strateji izleniyor.
Hükümet Suriye konusunda sadece muhalefet partilerinin değil, kamuoyunun önemli bir kesiminin eleştirilerine rağmen, bu stratejiyi sürdürmek kararında görünüyor.
Bu uzun ve çetin bir mücadele; ama bugünkü iktidar Esad’ın devrilmesine yönelik stratejisinin doğruluğuna ve sonuçta bunun da başarıya ulaşacağına inanıyor.
Karşılaşılan yeni sorunlar ve sıkıntılar dikkate alınarak bu stratejinin dondurulması veya daha etkin bir kriz yönetimi aşamasına geçilmesi pekala mümkün. Ama göründüğü kadarıyla hükümetin tercihi kendi güç politikasını sürdürmekten yana...