Suriye Başkanı Beşar Esad’ın Rus televizyonu aracılığıyla dünyaya meydan okuduğu ve savaşı ölünceye kadar sürdürmeye kararlı olduğunu açıkladığı bir sırada, gözler, uluslararası camianın umut bağladığı Suriye muhalefetinin yeni bir inisiyatifine çevrildi.
Katar’ın başkenti Doha’da toplanan çeşitli Suriyeli muhalif gruplar, hafta boyunca yeniden yapılanmanın ve Esad rejimini devirmeye muktedir birleşik bir güç oluşturmanın yollarını aradılar.
Aslında Suriye dışında faaliyet gösteren ve merkezi Türkiye’de kurulan bir muhalefet örgütü vardı. Ancak “Suriye Ulusal Konseyi” (SUK) adlı bu örgüt gerçek anlamda tüm Suriyeli muhalifleri temsil edemedi ve etkili de olamadı.
ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, tam seçimler arifesinde, beklenmedik bir çıkış yaparak SUK’un daha çok Suriye dışındaki muhaliflerden oluştuğunu söyledi ve onun yerine Suriye’deki çeşitli eğilimli muhalifleri de içine alacak yeni bir örgütlenmeye gidilmesini istedi. Bu açıklamanın peşinden Katar devreye girdi ve yeni bir muhalefet örgütü kurmaya yönelik “Suriye Ulusal Girişimi”ni başlattı.
Ankara şaşırdı
Açıkçası şimdiye kadar SUK’un arkasında duran Ankara için bu çıkış bir sürpriz oldu. ABD’nin bu manevrası ile inisiyatif Katar’ın eline geçti.
SUK yetkilileri de eski statülerinin değiştirilmesine bozuldular. Nitekim Doha’daki görüşmelerde yeni örgütte de hakim duruma gelmek için direndiler.
Aslında Suriye’de muhalif güçlerle ilgili sorun, bölük pörçük olmalarıdır. Bu daha iyi örgütlenmiş olan Müslüman Kardeşler’in lehinde olmuştur. Siyasi gruplarla olduğu gibi, direniş güçlerinde de benzer bir dağınıklık vardır. Hatta El Kaide gibi çeteler de bunların safında yer almaktadır.
Kuşkusuz Esad’ı devirmeye ve onun rejimine alternatif olmayı amaçlayan muhaliflerin, daha birleşik ve disiplinli olması ve pratikte Suriye devriminin başka yönlere sürüklenmemesi çok önemli. Doha’daki toplantı bu yolda atılan bir adımdır. Suriye içindeki ve dışındaki tüm muhaliflerin temsil edileceği yeni örgüt, geçici bir hükümet kuracak. Tabii o aşamada bu geçici hükümetin de uluslararası camia (en azından “Suriye’nin Dostları”) tarafından Suriye’nin meşru yönetimi olarak tanınması gerekecek...
Görüldüğü gibi Suriye’de muhalefetin yeniden yapılanıp faal bir varlık olarak ortaya çıkması, onun siyasi yapısı ile askeri kanadı arasında tam eşgüdüm sağlanması, zaman alacak. Oysa bir insanlık dramının yaşandığı Suriye’de, halkın beklemeye artık tahammülü yoktur...
Denemek için...
Türk diplomasisi bu dramın sonlandırılması için her türlü yolu deniyor. Bu yollardan biri de bölgesel bazda bir çözüm aramaktır.
Ankara, İran ve Mısır’la birlikte, üçlü bir toplantı önerdi. Bu toplantı bugün başkentte yapılacaktı. Ama İran Dışişleri Bakanı seyahatte olduğu için bu buluşma ertelendi.
Böyle bir egzersizden bir sonuç çıkabilir mi? İran Esad’ın hararetli destekçisi. Ankara ise Esad gitmeden çözüm olmaz diyor. Bir çözüm formülü bulmak için, ya İran’ın ya da Türkiye’nin bu pozisyonlarından geri adım atması gerek ki, bu da şu anda mümkün görünmüyor.
O halde? Bir Türk diplomatının deyişiyle “diplomaside her çareye başvurmak gerek”...