Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Türkiye ile Yunanistan arasında 1970’lerde ve 1980’lerde yaşanan krizler, Ankara’yı ve Atina’yı ikili ilişkilerin geleceği üzerinde yeni bir değerlendirme yapmaya sevk etmişti.
Varılan sonuç şuydu: İki komşu ülkeyi zaman zaman neredeyse bir çatışmanın eşiğine getiren krizler, Kıbrıs ile Ege sorunlarının bir sonucuydu. Bu meseleler kısa sürede kolayca halledilecek cinsten anlaşmazlıklar olmadığına göre, ikili ilişkilerin bu meselelerin esiri haline gelmesi doğru değildi. O halde çeşitli alanlardaki temasların ve işbirliğinin devam edeceği bir ortam yaratmak gerekliydi. Böyle bir hava sorunların daha yapıcı bir şekilde ele alınabileceği bir diyaloğu da mümkün kılabilirdi...
Özellikle 1990’larda rahmetli Dışişleri Bakanı İsmail Cem ile Yunanlı mevkidaşı Yorgo Papandreu’nun yoğun çabalarıyla hayata geçirilen bu görüş, alınan bir dizi “güven artırıcı” önlemler sayesinde kısa zamanda meyvelerini verdi. Çeşitli alanlarda ilişkiler geliştirilirken, Kıbrıs ve Ege sorunlarının yeni krizler yaratmasının önüne geçildi. Diğer bir deyişle, ikili ilişkiler “krize dayanıklı” bir şekilde gelişti. Ve sonuçta bu, gerek Ankara’da gerekse Atina’da son yıllarda farklı iktidarların uyguladığı bir politikaya dönüştü.

Zor meseleler
Geçen hafta sonu Türk-Yunan Üst Düzey İşbirliği Konseyi’nin Atina’da yaptığı toplantı, bu yolda kat edilen geniş mesafeyi gözlerin önüne serdi. Başbakan’ın 9 bakanla birlikte katıldığı bu toplantıda ticaretten turizme, enerjiden ulaştırmaya kadar ilişkileri çeşitli alanlarda geliştirmeye yönelik temaslar yapıldı, anlaşmalar imzalandı. Ayrıca başbakanlar düzeyindeki görüşmelerde de Kıbrıs ve onunla ilintili olarak Doğu Akdeniz’deki son uyuşmazlık ele alındı.
Eğer iki tarafta da “Sorunlara rağmen dostluğa devam” diye özetleyebileceğimiz görüş hâkim olmasaydı, Atina’daki görüşmeler bu kadar verimli geçmeyecek, hele Kıbrıs ve onunla ilintili problemler belki de hiç konuşulamayacaktı.
Bilindiği gibi Kıbrıs’ta müzakereler, ekim ayında Rum Cumhurbaşkanı Anastasiadis’in bir çıkışıyla kesildi. Buna sebep olarak da Türk savaş gemilerinin Kıbrıs Rum tarafının Doğu Akdeniz’de doğalgaz çalışmalarını yürüttüğü bölgede bir güç göstergesinde bulunması gösterildi.

İşin kolay yolu
Başbakan Davutoğlu, mevkidaşı Samaras ile bu uyuşmazlığın nasıl halledileceğini ve Kıbrıs müzakerelerinin yeniden nasıl başlatılabileceğini enine boyuna tartıştı.
Açıklamalardan Ankara ile Atina’nın bu konuda birbirine ters görüşlerinde ısrar ettikleri anlaşılıyor.
Ancak diplomasi, istendiği hallerde, bir çıkış yolu bulabilir. Atina’daki görüşmelerde en azından iki taraf da Kıbrıs müzakerelerinin yeniden başlaması için bazı çalışmalar yapılması üzerinde mutabık kaldılar. Adada diyalog yeniden kurulursa, Doğu Akdeniz’deki gerilim de düşecektir.
Aslında uluslararası ilişkilerde ideal olan şey, iyi komşuluğun ve dostluğun ilerlemesi için, önce aralarını açan sorunların halledilmesidir. Ama tecrübe bunu gösteriyor ki bu çoğu kez mümkün olmuyor. O zaman da en iyisi, önceliği ikili ilişkilerin ve dostluğun geliştirilmesine vermektir.