Uluslararası sorunlar üzerindeki görüş ayrılıklarına ve hatta derin anlaşmazlıklara rağmen, Türkiye’nin diğer ülkelerle ikili ilişkilerini geliştirmesi mümkün mü? Bunun pekâlâ mümkün olabileceğini Türk-Rus ilişkileri son zamanlarda açıkça gösterdi.
Her iki taraf da “realpolitik” anlayışıyla birçok dış politika meselelerindeki uyuşmazlıklarına rağmen, ilişkilerini ve işbirliğini pekiştirecek adımları atmakta tereddüt etmediler.
Bu akılcı ve gerçekçi politika sayesinde Türk-Rus ilişkileri bugün yakın tarihin en gelişmiş ve verimli düzeyine gelmiş bulunuyor.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in dün 10 bakanıyla birlikte Ankara’ya yaptığı ziyaret, böyle bir anlayışla ikili bağların nasıl pekişebildiğini gözlerin önüne serdi.
Önce çıkarlar...
Bu noktaya gelinmesinde gerek Ankara’nın gerekse Moskova’nın özellikle ekonomik ve ticari alandaki işbirliğine öncelik vermelerinin, buna karşılık dış politika konularına ilişkin uyuşmazlıklarını bir kenara bırakmalarının büyük rolü var. Açıkçası, Türk hükümeti de bu geniş alandaki çıkarlarını uluslararası sorunlarla ilgili “ilkesel” tutumunun üstünde saymakta tereddüt etmiyor.
Bu sayede iki komşu ülke arasındaki ticaret bu yıl 33 milyar doları buluyor. Hedef bunu 2020’ye kadar 100 milyar dolara çıkarmak... Enerji Türk-Rus işbirliğinin en hayati boyutu. Türkiye gaz ve petrolde geniş ölçüde Rusya’ya bağımlı durumda. Şimdi bunun fiyatlarının düşürülmesi söz konusu... Turizm diğer önemli (ve Türkiye için verimli) bir alan. Rus turist sayısı 5 milyona doğru tırmanıyor... Aynı şekilde Rusya’daki Türk ve Türkiye’deki Rus yatırımları giderek artıyor...
Bu arada enerjide Mersin-Akkuyu nükleer santralinin yapımının Rusya’ya verilmesi, ekonomik olduğu kadar stratejik bir ortaklığın örneği...
...Sonra öteki sorunlar
Dün Ankara’daki müzakerelerde görüldüğü gibi, iki taraf da bu yakın işbirliğini derinleştirmek ve genişletmek iradesine sahip.
Dış politika sorunlarının bu gidişi bozmamasına özen gösteriliyor. Aslında Ankara ile Moskova’nın farklı, hatta aykırı görüş ve pozisyonları savundukları birçok konu var: Suriye, Ukrayna-Kırım, Kıbrıs, Ermenistan, Gürcistan...
Suriye başta olmak üzere bu meselelerde iki tarafın kendi pozisyonlarını değiştireceğine dair bir işaret yok. Ama Ankara da, Moskova da karşılıklı yakınlaşma ve işbirliğini bu yüzden feda etmek niyetinde değil.
Bu “realpolitik” anlayışı, bu pragmatizm ülke çıkarlarınadır.
Hükümetin diğer meselelerde ve diğer ülkelerle ilişkilerde farklı hareket ettiği ve aynı “realpolitik” kurallarını uygulamadığı da bir gerçektir. Örneğin Ermenistan’la ilişkiler Karabağ meselesine, İsrail ile ilişkiler Gazze sorununa bağlanmıştır; Suriye krizi de, yan boyutlarıyla birlikte, ABD ile ilişkilerin bir parçası haline getirilmiştir...
Rusya ile bağların hızla gelişmesinde en önemli faktör, çözümlenmesi zaten zor olan birtakım uluslararası sorunun, karşılıklı kazanç sağlayan ikili ilişkilerin ve işbirliğinin dışında tutulmasıdır. Doğru olan da bu “realpolitik” anlayışıdır.