Türkiye yargıdan idari sisteme, ekonomiden dış politikaya kadar, çeşitli alanlarda bir “Revizyon dönemi”ne girmiş durumda.
İlk bakışta bu, iddialı bir tabir olarak görülebilir; ancak bu alanlarda son yapılan hamleler iyi değerlendirildiğinde, yeni süreci bu şekilde tanımlamanın hiç de yanlış olmadığı anlaşılır.
Dilimizde de kullanılan “revizyon” sözcüğü, “yeniden gözden geçirme” demektir” demektir. Yani, bir kararın veya bir uygulamanın tekrar gözden geçirilmesi gibi... Amaç, o karar veya uygulamada bir aksama, hata veya yetersizlik olup olmadığını tespit etmek, böyle bir şey varsa bu gerçekle yüzleşmek ve ona göre gerekli düzeltmeyi yapmaktır.
İşte Türkiye’de bu yılın başlarından beri, böyle bir süreç başlamış bulunuyor. Buna karar veren iktidar, “Revizyon”u geniş ve kapsamlı bir şekilde yürütmeye çalışıyor. Yani “Revizyon”a tabi olan işler, hukuki, idari, siyasi, ekonomik, diplomatik gibi çeşitli alanları içeriyor. Sonuç itibarıyla “topyekûn bir revizyon” gündemde yer alıyor.
Bunda önemli olan husus, iktidarın böyle bir “Revizyon”a ihtiyaç duyarken, onun icaplarını yerine getirmek kararlılığını ve cesaretini göstermesidir. Demek ki Cumhurbaşkanı Erdoğan ve onun önderliğindeki ekibi, izlenen politikalarda bazı aksaklıkların veya yetersizliklerin farkına vararak bunları düzeltmenin ve günün koşullarına uygun politikalar geliştirmenin gereğini hissetmiştir. Kuşkusuz, bu doğru ve zamanlı bir adımdır.
Plan ve eylemler...
“Revizyon”a tabi tutulan iç konuların başında, son olarak açıklanan “İnsan Hakları Eylem Planı” geliyor. Bu kapsamlı reform projesi, daha çağdaş bir hukuk ve idare düzeni için gerekli görülen karar ve uygulamaları ayrıntılı şekilde belirliyor.
Bu konuda geçen haftaki bir yazımda vurguladığım gibi, bu planın eyleme dönüştürülmesi, yani yeni düzenlemelerin uygulamaya konması çok önemli. Bu da köklü bir üslup ve yaklaşım değişikliğini gerektirir. Örneğin sert, agresif demeçler ve kavgalı tartışmalar yerine, daha uzlaşıcı ve kapsayıcı söylem ve davranışlar tercih edilmelidir. Ayrıca devlet kadar toplum da bu yeni düzenlemeleri yaşatmaya özen göstermelidir.
Diğer bir deyişle, isabetli bir kararla girişilmiş olan “Revizyon” kampanyasının sonuç vermesi, “eylem” yani uygulamada gösterilecek kararlılığa bağlıdır.
Bu iç konular için olduğu gibi, dış meseleler için de geçerlidir.
Yeni başlangıç
İktidar dış politika konularında yaptığı son değerlendirmeler sonucunda, oldukça kapsamlı bir “Revizyon” yapma ihtiyacını duymuş ve bu yönde ilk adımlarını atmaya başlamıştır.
Açıkçası, Türkiye’nin dış ilişkilerinde son zamanlarda yaşadığı sıkıntılar, böyle geniş ve objektif bir değerlendirmeyi gerektiriyordu. Özellikle Türkiye’nin eski dosyaları ve müttefikleriyle ilişkilerinde “yeni bir başlangıç” ihtiyacının hissedilmesi, Ankara’nın yeni diplomatik bir kampanyaya girişmesine yol açmıştır. Özellikle AB yöneticileriyle üst düzey temaslar yoğunlaşırken, Cumhurbaşkanı da Fransa, Almanya ve İngiltere liderleriyle yapıcı görüşmeler yapmıştır.
Bu arada Erdoğan’ın daha yakın zamana kadar çok ağır bir dille karşısına aldığı Macron ile yaptığı telefon görüşmesi dikkati çekmiştir. (İlk somut sonuçlarından biri de, Türkiye’de görevli Fransız uyruklu öğretim üyelerinin Türkçe öğrenmesi şartının mütekabiliyet esasına göre vazgeçilmesi olmuştur.)
Türkiye’nin ilişkileri bozuk olan bazı bölge ülkeleriyle, bu arada Mısır’la bir yakınlaşma da “Revizyon”a tabi dış politika hedefleri arasında. Bu konuda da umut verici bazı adımlar atılıyor.
Kısaca, dış ilişkilerde de amaç, yeni bir yaklaşımla dost kazanmak, anlaşmazlıkları konuşarak ve uzlaşarak halledebilmektir. Bu da tabii geçmişte sıkça kullanılan ve krizi kızıştıran söylem ve davranışların yerine, çözüme ve iyi ilişkiler kurmaya yönelik bir tutum gerektiriyor.
“Revizyon süreci”nden beklenen sonuç da budur.