Her şey, ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin geçen hafta sonu Londra’da bir basın toplantısında sarf ettiği bir cümle ile başladı. Bakana göre “Suriye kimyasal silahlarını uluslararası topluma teslim ederse, ABD askeri müdahaleden vazgeçebilir.”
Bu çarpıcı sözler duyulur duyulmaz, Washington’da bir yönetim sözcüsü bu ifadenin “sözün gelişi bir argüman” olarak kullanıldığını belirtmek zorunluluğunu duydu.
Oysa bu sözler gelişigüzel değil, bilinerek söylenmişti. Belli ki Kerry spesifik olarak bu konuyu daha önce Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile yaptığı görüşmelerde de ele almıştı. Nitekim Lavrov, Kerry’nin demecinden bir gün sonra, Moskova’ya davet edilen Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim ile aynı konuyu konuştu ve Şam yönetiminin kimyasal silahlarının uluslararası denetim altına alınmasını kabul etmesini istedi. Muallim bunu kabul ederken, amacın “ABD’nin Suriye’ye saldırmasını önlemek” olduğunu da itiraf etti...
Böylece, taraflar arasındaki paslaşma sonucunda, Suriye ile ilgili olayların akışı yön değiştirmiş ve “askeri müdahale” önceliğinin yerini “uluslararası diplomasi” almış oldu.
***
Uluslararası camiada sanki böyle bir an bekleniyormuş gibi bir rahatlama gerçekleşti.
Kongre ile başı sıkışan Başkan Obama “Rus planı”nı öven konuşmasında, önerilen uluslararası kontrolü askeri harekâta tercih ettiğini belirtti. Bu arada Kongre de rahat bir nefes aldı, Senato bugünkü oylamayı erteledi...
Batı’dan, Doğu’dan, BM’den olumlu sesler geldi. Fransa Esad yönetiminin uluslararası kontrol için verdiği sözü garanti altına almak için dün Güvenlik Konseyi’ne başvurdu. Fransız karar taslağı Suriye’yi bu silahlarının tam envanterini açıklamaya ve onları teslim etmeye zorluyor.
Aslında böyle bir ortak karara ve mekanizmaya ihtiyaç var. Zira Esad’a güven olmaz. Sonradan kıvırabilir, sözünü tutmayabilir.
Yeni diplomatik girişime tek aykırı ses, Suriyeli muhalif cepheden geldi. Onlara göre Esad askeri müdahaleyi önlemek ve zaman kazanmak için Rus planını kabul etti...
Ne var ki bu plan, sadece kimyasal silahların kontrolü ile ilgili. Yani bu bir barış planı değil. Ancak diplomasinin devreye girmesi, Suriye’nin siyasi geleceği ile ilgili yeni çabaların yolunu da açabilir...
***
Türkiye açısından Suriye’nin kimyasal silahlarının kontrol altına alınması, büyük önem taşıyor. Dolayısıyla bu gelişme Ankara için memnuniyet verici.
Ama öyle anlaşılıyor ki, Türk yetkililer bunu yeterli bulmuyor. “Kimyasal katliam” olayından beri hükümet, Suriye’ye karşı sadece Esad’ı cezalandırmak için değil, rejimini alaşağı etmek için doğru dürüst bir askeri müdahalenin yapılmasını talep etmiştir. Başbakan ve Dışişleri Bakanı defalarca olası askeri harekâtın kısa ve sınırlı değil, kapsamlı ve sonuç verici şekilde yapılması gerektiğini savunmuşlardır.
Şimdiki yeni duruma göre, Ankara’nın bu pozisyonu, en azından inisiyatifi ele almış olan ülkeler tarafından paylaşılmıyor. ABD “sınırlı askeri opsiyon”u gündemde (o da alt sırada) tutsa bile, Obama’nın dediği gibi tercihi siyasi çözümdür. Rusya’dan Çin’e, Avrupa’dan Arap dünyasına kadar, çoğu ülkenin de tutumu bu yöndedir.
Türk diplomasisinin yeni duruma göre ayar yapması, ona yeni uluslararası inisiyatiflerde faal rol oynamak imkânını verecektir.
Özay Şendir
F-35 meselesinde kitabın orta yeri...
29 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Ankara’da ‘değerlendirme’ kulisi: Öcalan ile kim görüşecek
29 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Diploma mı, meslek mi?
29 Kasım 2024
Abdullah Karakuş
Bölgede satranç ve terörle mücadele
29 Kasım 2024
Mehmet Tez
Suudi Arabistan başarabilecek mi?
29 Kasım 2024