Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Süre bizim saatle gece yarısından bir saat sonra doldu. Bu yazıyı yazarken nasıl bir sonuca varılacağını kestirmek zor. Taraflar ya anlaşacaklar, ki bu sevindirici bir sürpriz olur; ya da “uzatmaya” gidilecek...
İran’la nükleer pazarlıkta varılan nokta bu.
BM Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesi (ABD, İngiltere, Fransa, Rusya ve Çin) ve Almanya’nın oluşturduğu P5+1 grubu ile İran arasındaki bu müzakereler Kasım 2013’te başladığında Temmuz 2014’e kadar bir süre konmuştu. O tarihte bir sonuca varılamadığı için, sürenin 24 Kasım’a kadar uzatılmasına karar verilmişti.
Bir yıl içinde İran’ın nükleer silah yapmasını önleyecek bütün teknik detaylar enine boyuna tartışıldı ama somut bir mutabakata varılamadı.
Ne var ki bu zaman zarfında tarafların meseleyi bir masa etrafında görüşmeye razı olması, daha önce çok konuşulan bir askeri müdahale veya savaş tehlikesini bertaraf etti. Yani müzakere sürecinin en azından bir yararı bu oldu.

Esas amaç ne?
İran’ın nükleer programı yıllardan beri uluslararası camiayı endişelendiren bir konu. Sorun zaman zaman BM Güvenlik Konseyi’ne geldi, İran’a karşı ekonomik yaptırımlar da uygulandı. Ama bu arada Tahran kendi planını yürütmesini bildi.
İran’ın tezi, enerji ve diğer ihtiyaçlar için -yani barışçı amaçlarla- nükleer programını uygulamak hakkına sahip olduğudur. Buna itiraz etmek zor ama bütün mesele, İran’ın bu işte, nükleer bomba üretmek gibi art niyetlerinin olup olmadığıdır. İranlı liderlerin geçmişteki davranışları, nükleer programı silah üretmek veya en azından bu kapasiteyi geliştirmek için uygulamak istedikleri kaygısını yaratmıştır.
Uluslararası camianın İran rejimine karşı aldığı tavır şudur: Barışçı nükleer programa “evet” ama bu programı nükleer silah üretme imkânını verecek düzeye çıkarmaya “hayır”. Dolayısıyla İran, uranyum zenginleştirme gibi faaliyetinde, belirlenen şartlara uymalıdır... Bu şartlara tabii gizli kapaklı faaliyeti önleyecek denetimin kurulması da dahil...

Güven meselesi
İran’la bu teknik konularda anlaşmak, ilk bakışta göründüğü gibi kolay değil. Bütün bu süreç, karşılıklı güven gerektirir. Oysa açıkçası ne Batı İran’a güveniyor ne de İran Batı’ya...
Herhalde bu krizin temelinde yatan esas neden de budur.
Aslında Ayetullah Hamaney ve diğer liderler İran’ın nükleer bomba üretmek gibi bir niyetinin olmadığını ısrarla söylüyorlar. Ancak pek çok ülke İran’ın böyle bir silah yapma yeteneğine ulaşmasından büyük kaygı duyuyor. Bu kadarının dahi İran’ın etkinliğini artıracağı, ayrıca bölgede diğer ülkelerin de böyle bir “nükleer yarış”a girişebileceği ve sonuçta yeni sürtüşme ve gerginliklerin ortaya çıkacağı düşünülüyor...
Viyana’da bir yıldır süren müzakerelerin, İran’ın nükleer bomba üretecek duruma gelmesini önleyecek bir anlaşmaya götürmesi bu nedenle çok önemli. Şimdi anlaşma sağlanabiliyorsa ne âlâ. Sağlanamıyorsa pazarlığın devam etmesi, çatışmadan daha iyi. Hele Ortadoğu’nun bugünkü karmaşık ortamında...