Şaşırtıcı değil, ama hayal kırıcı.
Türk-Yunan ilişkilerini yıllar boyunca yakından izleyen bir gazeteci olarak, Yunan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias’ın Ankara’da Türk Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile ortak basın toplantısında söylediklerini, tek, kısa bir cümleyle böyle değerlendirebilirim.
Yunan Bakan’ın daha resmi ziyaretinin başında, basının önündeki ilk konuşmasında, ev sahibi mevkidaşının nazik tavrının aksine, agresif bir dil kullanarak sert bir çıkış yapması, gerçekten bizi pek şaşırtmadı. Buna biraz da alıştık.
Daha önceki yıllarda Yunan liderlerinin Türk mevkidaşlarıyla buluşmalarında benzer bir duruş sergilediklerine tanık olduk.
Dendias ile Çavuşoğlu’nun eski kişisel dostlukları, bu ziyarete sadece iki ülke değil, uluslararası camia tarafından da atfedilen önem ve karşılıklı ilişkilere “yeni bir başlangıç” verileceği beklentisi basın toplantısında söylenen sözlerin gölgesinde kaldı.
Dendias ve onun patronu Başbakan Miçotakis daha ziyaretin başında böyle bir çıkış yapma stratejisini belirlediklerinde bunun yol açacağı tepkiyi ve ciddi hasarı hiç düşünmediler mi? Dediğimiz gibi, Yunan tarafının hep böyle hareket ettiği ve kendince bu davranışının doğruluğuna inandığı açık.
Eski tas, eski hamam
Evet, Dendias’ın söyledikleri şaşırtmadı, ama düş kırıklığı yarattı. Bakan’ın değindiği her konuda söyledikleri, Yunan tarafının bilinen katı tutumundaki uzlaşmazlığını açıkça ortaya koymuş oldu.
Diğer bir deyişle, “eski tas, eski hamam...”
Yunan Bakan bunları tam teşekküllü heyetlerle “içeride” yapılan toplantılarda söyleyebilir ve Türk tarafıyla uzlaşma çabasını gösterebilirdi. Aslında beklenen de buydu. O halde kameraların önünde, adeta tribünlere oynarcasına, böyle bir gösteriye girişmenin ne anlamı vardı?
Umarız, alenen “dışarıda” sergilenen tutum, bundan böyle “içeride” toplantılarda da tekrarlanmaz. Öyle olursa zaten bu süreç tehlikeye düşer, tekrar gerginlik ve çatışma havası hâkim olur.
Tamam mı, devam mı?
Kötü bir başlangıç sayılan Ankara’daki ortak basın toplantısındaki söz düellosundan sonra, sanki bir şey olmamış gibi diyaloğa devam kararlılığının ifade edilmesi her şeye rağmen umutları yeniden canlandırmış görünüyor.
Bu bağlamda Dendias’ın Atina’ya döndükten sonraki demeçlerinde, mevcut anlaşmazlıkları müzakerelerle halletmenin çok zor olmakla beraber, imkânsız olmadığını ve başlatılan sürecin devamının şart olduğunu belirtmesi de anlamlıdır. Bundan sonrası için devlet başkanları düzeyinde ziyaret teatisinden ve ekonomik, ticari alanlarda iş birliğine yönelik bir “pozitif gündem”den söz ediliyor.
Kuşkusuz bu yöntem gerginlikleri gidermenin ve havayı yumuşatmanın en etkin yollarından biridir. Nitekim 1990’ların sonlarında Cem-Papandreu mutabakatı çerçevesinde çeşitli alanlarda güven artırıcı adımların atılması iki ülke arasında bir yakınlaşma sağlamıştı. “Pozitif gündem” de bu tecrübenin bir nevi devamını sağlayabilir.
Ancak bölgede şartlar değişmiş, anlaşmazlıklar derinleşmiştir. Güven artırıcı adımların başarılı olması için “sahada” asgari bir çatışmasızlık veya sükûnet sürecine ihtiyaç vardır. Karşılıklı restleşme ve sürtüşme sürdükçe, diğer alanlarda bir yakınlaşma gerçekleşemez. Yani ilerleme olması için bunun iki kulvarda paralel olarak gerçekleşmesi gerekir.
Bu da ancak esas anlaşmazlıklar konusunda tarafların karşılıklı yeni bir anlayışla müzakerelerde esnek ve uzlaşıcı davranmak kararlılığını göstermeleriyle mümkün olabilir.