IŞİD’in Kobani’ye karşı giriştiği beklenmedik saldırı hakkında dışarıda yapılan değerlendirmeler özellikle şu iki nokta üzerinde odaklanıyor:
1) Son günlerde Kuzey Suriye cephesinde bazı kayıplara uğrayan IŞİD, buradaki varlığını ve gücünü göstermek için böyle sansasyonel bir baskını gerçekleştirdi. Kobani’nin aylar süren çatışmalardan sonra Kürt YPG güçleri tarafından IŞİD işgalinden kurtarılmış ve “Kürt gücü”nün bir sembolü haline gelmişti. IŞİD bu kez farklı bir yöntemle saldırdığı Kobani’nin hâlâ erişebileceği bir hedef olduğunu kanıtlamayı amaçlamıştır.
2) IŞİD Kobani baskınında çoluk çocuk, sivil halkı hunharca vurmakla, gelmiş geçmiş hemcinslerinden daha vahşi ve acımasız olduğunu gözlerin önüne serdi. IŞİD bu niteliğiyle de bölge ve insanlık için bir tehdit ve bela oluşturuyor... Ne var ki ne bölge ülkeleri ne de dış dünya bu tehditle baş edecek halde değil. Bu alışılagelen, klasik bir savaş türü değil. Sınırlı bir şekilde sağlanan uluslararası işbirliği de maalesef bu tehlikeyi ortadan kaldırmaya yetmiyor.
***
IŞİD’in Kobani baskınına ilk tepkiler arasında, saldırganların o bölgeye Türkiye’den gizlice sızdıkları iddiası yer aldı. Ankara bu haberleri anında yalanladı ve haksız suçlamalara karşı öfkesini dile getirdi.
Türkiye’nin devlet politikası, IŞİD’i bir tehdit olarak saymak, ona karşı mücadelede uluslararası camiayla işbirliği yapmak yönündedir. Hükümet bunu da her vesileyle göstermiş bulunuyor. ABD Dışişleri Bakanlığı’nın bu olaydan sonraki açıklaması da Türkiye’ye gösterilen güvenin bir işaretidir.
Ama dış çevrelerde bu konuda Türkiye’ye karşı negatif bir “algı operasyonu”nun yürütüldüğü de bir gerçektir. Bunu önlemek için aktif bir kamu diplomasisine ihtiyaç var. Ancak ülke içinde PYD’yi Türkiye için esas tehdit sayan ve IŞİD’i de sanki ona karşı bir panzehir olarak gösteren veya onu “ehvenişer” kabul eden bazı beyanların ve yayınların da bu yanlış algı kampanyasında rol oynadığı açıktır.
Devlet politikasının bunlara da daha net hatırlatılması gerekiyor.
YUNAN AÇMAZI