Aylar önce AB ile mülteciler konusunda görüşmeler başladığında sıkça dile getirilen görüş, Türkiye’nin bu meseleyi bir pazarlık konusu haline getirmeyeceği yönündeydi.
Bu “ilkesel tavır” doğruydu, ama ortada AB ile halledilmesi gereken hayati bir mesele vardı. Mültecilerin Türkiye yoluyla Avrupa’ya geçmeye çalışması bir yandan Avrupa ülkelerini telaşlandırırken, diğer yandan Ankara’nın eline de güçlü bir kart veriyordu.
AB’de işler “al-ver” esası üzerinde çetin müzakerelerle halledilir. Başbakan Davutoğlu bu gerçeği dikkate alarak AB zirvesinde beklenmedik öneri paketini sunmakla başarılı bir hamle yaptı.
Yaklaşım ve yöntem olarak bu inisiyatif, AB’nin alışılagelmiş uygulamaları doğrultusunda. Evet, Türkiye bazı avantajlar elde etmek amacıyla Avrupalıları rahatlatacak bir plan ortaya koydu. Bu, meseleyi bir pazarlık konusu haline getirmedi mi? Evet getirdi. Nitekim Başbakan gazetecilerle demecinde, “Kayserili pazarlığı iyi oldu” ifadesini kullandı ve böylece gerek ek 3 milyar euro’luk yardımın sağlanması, gerekse vizenin haziran ayında kaldırılması konusunda istenen sonucun alındığını belirtti...
Çatlak sesler
Bu “pazarlığın” AB’nin başını çeken bazı liderlerle yapıldığını ve sadece “prensipte” bir mutabakata varıldığını, esas kararın ise 17-18 Mart’taki AB zirvesinde alınacağını hatırlatalım.
Şu sırada bazı AB merkezlerinden çatlak sesler geliyor. Dolayısıyla, pazarlıklardan sonra prensipte kabul gören Davutoğlu planının hayata geçirilip geçirilemeyeceği belli değil...
Planın parasal yönü (ek 3 milyarlık yardım) nispeten kolayca onaylanabilir. Ama vize konusunun erken takvime bağlanması, ciddi bir pürüz oluşturabilir. Üyelik müzakerelerinde yeni fasılların açılması konusu da öyle...
Şeytan ayrıntıda
Bir de prensipte “geri kabul” üzerinde varılan mutabakatın pratikte çıkarabileceği önemli sorunlar var.
Bu konuda prensip, AB ülkelerindeki illegal Suriyeli mültecilerin Türkiye’ye iade edilmesi, buna karşılık “bire bir” esasına göre Türkiye’deki Suriyeli göçmenlerin Avrupa’ya “legal” olarak gönderilmesidir.
Bu yöntem haksızlıklara ve sürtüşmelere yol açabilir. Hayatlarını tehlikeye atıp bin bir zorlukla Avrupa’ya giden Suriyeliler Türkiye’ye dönmeye zorlanacak. Buna karşılık Türkiye’de kamplarda bekleyen aynı sayıda Suriyelinin Avrupa’ya legal yoldan gitmesi sağlanacak.
Bu insani ve adil bir davranış mı? Ya geri gönderilmek istenenler buna karşı direnirse? Ya buradan Avrupa’ya gönderilecek olanlar kendi istedikleri ülkeler yerine, kotalara göre belirlenen başka ülkelere göç etmek zorunda bırakılırlarsa? Genel prensipler bir yana, boşuna “şeytan ayrıntıda” dememişler...