Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Ekonomik İşbirliği Teşkilatı’nın toplantısı vesilesiyle Tahran’ı ziyaretinin, İran nükleer anlaşmasının hemen sonrasına rastlaması iyi oldu. Böylece Bakan, yeni İranlı mevkidaşı Cevad Zarif ile, son tarihi gelişmenin ışığında, bölgesel sorunları görüşmek fırsatını buldu.
İki taraf daha sıkı bir diyalog kurmak üzerinde mutabık kaldı. Cenevre anlaşmasından sonra İran’ın dünya ile entegre olma yoluna girmesi, şimdi böyle bir işbirliği için daha müsait bir ortam yaratıyor.
Davutoğlu- Zarif görüşmesinde ağırlıklı olarak üzerinde durulan konu, Suriye krizi oldu. Zarif’in dediği gibi iki tarafın bu meseleye yaklaşımında bazı derin farklılıklar var. (Temelde İran Esad rejimini desteklerken, Türkiye Beşar’ın mutlaka gitmesini istiyor)... Ama iki taraf en azından bazı noktalarda aynı görüşleri paylaşıyor. Örneğin iki taraf da 22 Ocak’ta toplanacak Cenevre-2 konferansına tam destek veriyor.
Bu görüşmeden çıkan esas sonuç, Türkiye ile İran’ın Suriye’de bir an önce bir ateşkesin ilan edilmesi için harekete geçmeye karar vermesidir. Ankara, arka çıktığı muhalifleri, Tahran da Esad yönetimini bu yönde ikna etmeye çalışacak.
Eğer bu çabalar sonuç verir ve Cenevre-2 toplantısı beklenmeden ateş kesilirse, bu şimdiye kadar karşı pozisyonlar alan (ve bu yüzden de araları açılan) iki ülkenin ilk kez bir “ortak girişimi”nin başarısı olacaktır...
Sessiz rekabet
Nükleer anlaşmanın Türk-İran ilişkileri üzerinde olumlu etkisi olacağı çok söylendi. Bu sayede İran’la ilişkiler -özellikle enerji ve ticaret alanında- gelişecek, son zamanlarda oluşan soğukluk giderilebilecek.
Bununla beraber, dışa açılan ve dünya ile entegre olan bir İran’ın, stratejik anlamda Türkiye için ne ifade ettiğini sorgulayanlar da var. Daha açık bir ifade ile, güçlenen bir İran, Türkiye’ye rakip olur mu? Yani Türkiye bundan zarar görür mü?
Aslında Türkiye ile İran arasında eskiden beri (Şah zamanı dahil) “gizli bir rekabet” olmuştur. İran’ın devrimden itibaren kendi rejim modelini “ihraç” etmeye çalıştığı malum. İran Arap ve İslam dünyasında Şiiliğin bayraktarlığını yaparak bir etkinlik alanı oluşturmakta epey başarılı olmuştur. Şimdi uluslararası platformdaki yeni pozisyondan aldığı cesaretle bu yolda ilerlemeye çalışacaktır.
Ortak hareket
Yeni durumda Batı’nın ve özellikle ABD’nin İran’la yakın ilişkiler kurması ve bunun sonuçta Türkiye’nin bölgedeki stratejik değerini düşürmesi ihtimalinden söz edenler var.
İran bazı meselelerde (Suriye gibi) inisiyatifini kullanıp Batı’ya daha şirin görünmeyi ve onunla işbirliği yapmayı deneyebilir. Washington’un gözünde İran bazı rolleri paylaşabilecek bir aktör olarak görülebilir.
Ancak bunda Türkiye’nin bölgedeki sorunlar ve ülkeler karşısındaki tutumunun da etkisi olacağı açık. Son zamanlarda izlenen politikalar ne yazık ki Türkiye’yi sıkıntılı duruma ve hatta yalnızlığa düşürmüştür...
Bunlar bir yana, Davutoğlu-Zarif buluşmasındaki Suriye ile ilgili mutabakat, görüş farklılıklarına veya rekabete rağmen, eski pozisyonların “revize” edilerek ortak hareket edilebileceğini gösteriyor.