Geçen haziranda Hasan Ruhani İran’ın Cumhurbaşkanı seçildiğinde, onun reformcu ve pragmatik önderliğinde, ülkenin iç ve dış politikasında önemli değişikliklerin yer alabileceği tahmin edilmişti.
Gerçekten Ruhani böyle bir yola girdiğini göstermek için hiç zaman kaybetmedi. İçeride siyasi havayı yumuşatacak ilk adımları attı, bazı siyasi tutukluların serbest bırakılmasını sağladı. Dışarıda bir diplomatik atağa geçti, dostluk mesajları gönderdi ve bu arada Başkan Obama ile de mektuplaştı.
BM Genel Kurulu toplantısı, yeni İran liderine bu kampanyasını hızlandırmak ve yoğunlaştırmak fırsatını verdi. New York’a giden Ruhani, Genel Kurul’daki konuşmasıyla, dünya örgütünün odak noktası oldu. Sorunlara daha esnek yaklaşımı ve yumuşak üslubu ile Ruhani’nin bu sözleri uluslararası camianın ve özellikle Batı’nın İran’la yeni bir yakınlaşma sürecinin yolunu açtı.
***
Sonuçta şimdi Güvenlik Konseyi’nin 5+1 grubu ile İran arasında nükleer sorun üzerinde müzakereler başlıyor. Gene bu sayede New York’ta birçok ülkenin liderlerinin Ruhani ile görüşmesi mümkün oluyor.
İran lideri bu fırsatı etkin bir “halkla ilişkiler” faaliyeti için değerlendirmekte gecikmedi. ABD medyasına verdiği röportajlarla sadece Amerikalılara değil, bütün dünyaya seslendi ve bu eskisinden farklı bir İran imajı yaratmaya yönelik mesajlar verdi.
Bunlardan biri de, ikinci dünya savaşındaki Yahudi soykırımını (“holokost”u) kınaması ve selefi Ahmedinecad’ın bu olayı inkâr politikasını terk ettiğini göstermesidir. Son olarak Musevilerin yeni yılını kutlayan Ruhani, bu New York seyahatinde İran meclisindeki Yahudi kökenli bir milletvekilini de beraberinde almayı ihmal etmedi...
***
Ruhani’nin kendi deyişiyle “buzları kırmak için” attığı bu adımlar genelde ABD ve diğer Batı ülkelerinde memnuniyetle, ama aynı zamanda ihtiyatla karşılanıyor.
İran’ın şimdi Batı’ya karşı eski agresif politikasını değiştirmesi ve uluslararası camia ile yeniden entegre olmak istemesi, önemli bir fırsat. Kuşkusuz bu, İran’ın çıkarlarına uygun bir davranış. Bu sayede ülkenin yıllardır sıkıntısını çektiği yaptırımlardan ve izolasyondan kurtulması mümkün olacak. Ama buzların erimesinde uluslararası toplumun da menfaati var. Bu sayede gerginliklere yol açan nükleer krize çözüm bulunması ve Tahran yönetiminin “angaje” edilmesi olanağı da doğmuş olacak.
Ancak bu konuda bir dizi ciddi soru işareti var: Ruhani bu yeni söyleminde ne kadar samimidir? İran gerçekten nükleer programını askıya almaya razı mı, yoksa diyalog önerisi sadece zaman kazanmaya yönelik bir manevra mıdır? Farklı görüşler ortaya koyan Ruhani, dini lider Ayetullah Hamaney’den ve de siyasete hakim olan Devrim Muhafızları’ndan bağımsız hareket edebilecek bir otoriteye ve güce sahip midir?
***
Bu sorulara ancak zamanla cevap verilebilecek. Ancak şimdiki şüphe ve tereddütler İran’la yeni bir başlangıç denemesine girişilmesini engellememelidir. ABD dahil Batı diplomasisi ilk adımlarını -ihtiyatla da olsa- bu yönde atmak eğiliminde...
Türkiye için de durum aynı. Ruhani’nin gelmesi, Türk İran ilişkilerinde son yaşanan soğukluğu gidermek için bir fırsat oluşturuyor. New York’taki Gül-Ruhani görüşmesi bu yönde iyi bir başlangıç sayılabilir.