Uluslararası konferanslarda şimdiye kadar “tarihi” diye nitelenen pek çok karar alınmıştır. Geçen cumartesi günü Paris’te BM İklim Değişikliği Konferansı’nda çıkan sonuç için de aynı sıfatın kullanılması doğal. Ama açıkçası bu son karar, diğerine iki bakımdan fark atan nitelikte...
Birincisi şu: BM üyesi 196 ülke ilk kez bir karar üzerinde görüş birliği sağladı. Bu ülkelerin liderleri ve müzakerecileri iki hafta önce Paris’te bir araya geldiklerinde adeta her kafadan bir ses çıkıyordu. BM’de çok sık görülen bir durum bu... Ama bu kez delegeler gece, gündüz sonuç bildirgesinde yer alan her sözcük üzerinde tartıştılar. Sonunda bütün ülkelerin ortak bir metni onaylamaları, çok ender görülen, gerçekten “tarihi” bir olay...
İkinci özellik de çok önemli: Alınan karar, bütün insanlığı yakından ilgilendiren, dünyamızın bekası, yeni kuşakların geleceğiyle ilgili.
Eğer “iklim değişikliği” veya “küresel ısınma” diye nitelendirilen doğa şartlarındaki bozulma böyle devam ederse üzerinde yaşadığımız gezegen bir cehenneme dönüşecek... Bu bakımdan Paris’te alınan karar başka anlaşmalara da farklı bir “tarihi” önem taşıyor...
Yarım derecelik fark...
Varılan anlaşmanın en önemli unsuru, küresel ısınma derecesinin sınırlandırılması ile ilgili. Bunun bir buçuk derecede tutulması kararı aslında çok zor alındı. Yükselişin iki derece olmasının önümüzdeki yıllarda dünyayı ne hale getireceği, hararetli tartışmalar sonunda nihayet anlaşıldı. Bu gidişle dünya daha ısınacak, buzullar eriyecek, denizler taşacak, çöller genişleyecek, kuraklık göçleri tetikleyecek, vesaire...
Basit bir ifadeyle, mesele “havaların ısınması”ndan ibaret değil. Gerçekten dünyanın bekasıyla ilgili, bir hayat-memat meselesi.
Ve herkes farkında
Neyse ki böyle bir bilinçlenme sayesinde Paris’te toplananlar -zengini ve fakiriyle, kuzeylisi ve güneylisi ile- ortak bir eylem planı üzerinde anlaştılar.
Bu tabii yoğun çalışmalar, büyük fedakârlıklar gerektirecek. Örneğin şartlardan biri, “Bir buçuk derece” limitini tutturmak için, karbon gazı emisyonlarının düşürülmesi, bunun için de kömür ve benzeri fosil yakıtlarının kullanımının azaltılması, güneş, rüzgâr gibi alternatif enerji kaynaklarının geliştirilmesidir. Bu, endüstrileri ve ekonomik gelişmeyi etkileyecek temel değişikliklerdir.
Kâğıt üstünde umut verici görünen bu anlaşmanın karşılıklı tavizlerle gerçekleştiği unutmamalı. Uygulama aşamasında herkes bu mutabakatı bağlayıcı sayacak ve şartları yerine getirecek mi? Bunu zamanla göreceğiz.