Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Türkiye’nin “Suriye strate- jisi”nin temelinde öteden beri şu görüş yer alıyor: Güney komşumuzdaki çatışmaların ve kaosun son bulması, barış ve istikrarın sağlanması için Beşar Esad’ın gitmesi şart.
Hükümet yetkilileri resmi beyanlarında ve yabancı ülke liderleriyle temaslarında bu görüşü hep savunageldiler. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu son haftalarda özellikle ABD yönetimini bu yönde ikna etmek için büyük çaba harcadılar.
Aslında Esad’ın saf dışı edilmesinin, içerdiği komplikasyonlardan dolayı, hiç de kolay bir iş olmadığı açık.
Daha basit bir ifadeyle, Esad’ın gitmesini (Rusya ve İran gibi az sayıdaki ülkeler dışında) herkes istiyor. Ama bu nasıl başarılacak? Kim, ne şekilde müdahale edecek? Asıl mesele bu..
Gerçek şu ki Suriye’de ayaklanmanın başlamasından üç buçuk yıl sonra, bu kadar kan döküldüğü ve ülkenin önemli bir kısmı yıkıldığı halde Esad hâlâ o koltukta, ordusu ve diğer kurumlar hâlâ ona bağlı, yönetimi hâlâ dış desteğe sahip...
Esad’ın saf dışı edilmesinin siyasal ve askeri yolları ilk bakışta sanıldığı kadar açık ve kolay değil. Öyle olsaydı zaten bu kriz daha önce de hallolurdu...

Kim müdahale edecek?
Her iki alanda mevcut olan zorluklara bakalım:
* Siyasi alanda: Bugünkü şartlarda dahi Esad’ın gitmeye niyeti yok. Rusya, Çin, İran gibi ülkelerin devam eden desteği, onun diplomatik baskılarla ve ortak tedbirlerle uzaklaştırılmasına imkân vermiyor. Günümüzde de böyle bir konsensüs yok. Şam’da “içeriden”, yani iktidar çevrelerinden bir “hareket” olasılığı da yok.
Ancak şöyle bir imkân olabilir: Yeni bir Cenevre konferansıyla, Esad’ın çekilmesini ve daha geniş temsilli bir yönetimin kurulmasını sağlayacak “bir geçiş süreci” başlatmak. Yeter ki böyle bir mutabakat sağlanabilsin...
* Askeri alanda: Açıkçası bu opsiyon uluslararası camiada rağbet görmedi. Kimse Esad’ı savaşla devirmek için Suriye’ye asker göndermek arzusunda değil. Bunun birçok nedeni var. Böyle bir müdahalenin normalde BM Güvenlik Konseyi kararıyla kolektif olarak yapılması gerekir. Oysa böyle bir mutabakat yok. Bunu başka formüllerle ABD’nin ve NATO’nun yapmasını isteyenler var. Ama onlar da bunun içerdiği askeri ve siyasal riskler dolayısıyla böyle bir serüvene girişmek istemiyorlar...

Ne zamana kadar?
Buna rağmen “askeri opsiyon” başka bir biçimde masada duruyor. O da, Suriyeli direniş güçlerinin etkin bir şekilde devreye sokulması. Aslında Özgür Suriye Ordusu’na (ÖSO) çok umut bağlanmıştı. Bu bir fiyasko oldu. (Son olarak bu güçler Halep’ten çekildi, komutanı da Türkiye’ye geldi).
Şimdi -alınan son karara göre- ÖSO birliklerini Türkiye eğitecek, ABD silahlandıracak. Ama bu hem zaman ister, hem de yeterli değil.
Hasılı, “Esad’sız Suriye”nin gerçekleşmesi o kadar kolay ve yakın görünmüyor.