Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu son günlerde yazılı ve görsel medyaya verdiği demeçlerde, eleştirilere yol açan Suriye politikasını birtakım argümanları ortaya koyarak savundu.
Önce şunu belirtmemiz gerek: Türkiye, Arap Baharı’nın Suriye’deki ilk emareleri görülmeye başladığı andan itibaren aktif olarak devreye girmiş, değişim hareketinin bu ülkede de başarı ile gerçekleşmesi için büyük çaba harcamıştır.
Davutoğlu kadar bunun barış içinde, uzlaşma ile sağlanması için çalışan herhalde başka yabancı devlet adamı yok. Bakan, Ankara ile Şam -ve diğer başkentler- arasında sürekli mekik dokuyarak Beşar Esad’ı ikna etmek için geceli gündüzlü uğraşmıştır.
Fakat bütün bu çabalara rağmen, Esad kendi bildiğini okumuş ve katliam derecesine varan şiddet politikasını sürdürmüştür. O andan itibaren Ankara, Suriye üzerinde başta sanıldığı kadar nüfuzu olmadığını fark etmiş ve güney komşusuna karşı nasıl bir politika izleyeceği konusunda çeşitli seçenekleri değerlendirmeye başlamıştır.
Davutoğlu’nun son demeçlerinde belirttiği gibi, üç seçenek üzerinde durulmuştur: Birincisi Esad’dan yana bir tavır almak, onu sonuna kadar desteklemek... İkincisi, statükonun devamına razı olmak, olup bitenlere seyirci kalmak ve sınırları kapatmak... Üçüncüsü de halktan yana bir politika izlemek, onun talep ve beklentilerinin yerine getirilmesine çalışmak...
Hükümetin tercihi
Davutoğlu’na göre birinci ve ikinci şık, Türkiye’de ne hükümetin, ne halkın kabul edebileceği seçeneklerdi. Ankara zalimden yana olamazdı. Olaylara seyirci kalıp göçmenlere kapılarını kapatamazdı. İnsani ve etik anlayış üçüncü yolu seçmeyi kaçınılmaz hale getiriyordu. Nitekim hükümet de tercihini bu yönde yaptı...
Kuşkusuz Esad’ın ne Türkiye’nin, ne de uluslararası camianın telkinlerine kulak asmayıp şiddete başvurmasından ve ülkede oluk oluk kan dökülmesine sebep olmasından sonra, Şam’daki rejimden yana bir tavır alması doğru olmazdı. Davutoğlu’nun birinci şıkla ilgili argümanına kimsenin itiraz edeceğini sanmıyoruz.
İkinci argüman, olup bitenlere seyirci kalmanın ve ülkemize sığınmak isteyenlere kapıları kapatmanın aleyhinde. Tabii ki, Türkiye Suriye’deki insanlık dramı karşısında ilgisiz kalmayacak, mülteci akınına karşı bir set çekmeyecekti. Ama bu, krize fiilen müdahil veya “taraf olmayı” gerektirmez. Nitekim Suriye’nin komşuları Lübnan ve Ürdün’de on binlerce sığınmacıya sınırlarını açık tutuyor, insani görevlerini yerine getiriyor.
Üçüncü seçenek, “halktan yana olmak” şeklinde özetleniyor. Bu doğru bir ilkesel duruştur. Burada mesele bu politikanın nasıl uygulanması gerektiğidir.
Erdoğan Hükümeti Esad’ın devrilmesini stratejik bir hedef olarak benimsemiş, ancak (diğer pek çok ülke gibi) sadece bir “tavır koymak” ve “diplomatik yollardan baskı uygulamak” ile yetinmeyip, fiilen muhalif grupları örgütlemeyi ve Özgür Suriye Ordusu’nun lojistik ve silah ihtiyaçlarının sağlanmasına önayak olmayı üstlenmiştir.
Risk hesabı
Böylece Türkiye, Suriye krizinde açıkça “taraf” olmuş, “çözümün parçası”ndan çok “sorunun parçası” haline gelmiştir. Nitekim varılan noktada halen ortada bir Türkiye-Suriye krizi var.
Bu krizin Türkiye’nin güvenliği için yarattığı yeni tehditler başta olmak üzere ortaya çıkan olumsuzluklar Türkiye’yi zora sokmuş bulunuyor. Bunlar, üçüncü seçenek çerçevesinde uygulanan politika tasarlanırken öngörülmedi mi? Öngörülmedi ise, hata. Öngörüldü ise, Davutoğlu’nun değindiği “riskler”in hesabı herhalde doğru yapılmamış olmalı.
Bu üç seçenek dışında acaba bir dördüncü seçenek yok muydu? Örneğin ikinci ve üçüncü şıklar arasından bir orta yol bulunamaz mıydı?
O takdirde Türkiye gene Esad’a karşı ve halktan yana bir tutum alacaktı. Esad’ın izole edilmesi ve sonuçta Şam’da arzulanan iktidar değişikliğinin gerçekleşmesi için diplomatik çabalarını sürdürebilecekti. Gene de (Suriye’deki iç savaşın perde arkasındaki aktör görünümünü vermeden) aktif bir politika izleyip bölgesel bir güç olduğunu hissettirebilecekti.
Anlaşılan, dördüncü şık pek düşünülmedi veya tercih edilmedi. Varılan noktada bunun muhasebesini ve tartışmasını yapmakta yarar var. Sırf bundan sonra izlenecek politikanın daha sağlıklı olması için...