Güney Kıbrıs açıklarında bundan 3 yıl önce zengin doğalgaz yatakları keşfedildiğinde, bunun Kıbrıs sorununun çözümü için güçlü bir motivasyon oluşturacağı, ayrıca bölge ülkeleri arasında yeni işbirliği imkânları sağlayacağı düşünülmüştü.
Bu umutla Kıbrıs’ta taraflar çözüm müzakerelerine yeni bir ivme kazandırıyor, Türkiye dahil bölge ülkeleri yeni enerji hatları üzerinde birlikte kafa yormaya başlıyordu.
“Birleştirici” bir etki yapması beklenen Doğu Akdeniz doğalgaz yatakları ne yazık ki daha denizin dibinde dururken tam aksine “uzaklaştırıcı” bir rol oynadı. Bugün gelinen noktada bu doğalgaz yüzünden Kıbrıs’ta ve bölgede bir kriz ve gerginlik yaşanıyor.
Yıllarca süren Kıbrıs müzakerelerinin kesilmesinin ardından şimdi iki yeni durumla karşı karşıyayız. Biri Doğu Akdeniz’deki askeri güç gösterisi, diğeri de yeni bir cepheleşmedir.
Güç gösterisi
Türkiye Doğu Akdeniz’deki doğalgaz arama faaliyetinin “tek yanlı” olarak (yani Kıbrıs Türklerini yok sayarak) yürütülmesine daha baştan karşı çıktı. Rum tarafının bu itirazları dikkate almaması üzerine, Ankara KKTC ile bir anlaşma yaparak, aynı bölgede benzer bir arama yapmaya karar verdi. Son olarak Barbaros Hayrettin Paşa adlı sismik araştırma gemisi bölgede faaliyete geçti. Türk donanması da aynı mevkide deniz tatbikatı düzenledi. Geçen gün de oradaki Türk savaş gemilerinin tacize uğraması olasılığına karşı yeni “angajman kuralları” ilan edildi...
Bu güç gösterisi tabii Rum yönetimini çok rahatsız ediyor. Anastasiadis yönetimi bu konuda dünyayı ayağa kaldırmaya çalışıyor. Nitekim birçok ülke açık denizlerdeki bu tehlikeli gelişmelere karşı tepki gösteriyor. Gerçi kimse bu yüzden bir sıcak çatışma beklemiyor, ama bu risk ve bu gerginlik korkutuyor... Ayrıca kimse arama yapılan bölgede (Münhasır Ekonomik Bölge gibi) hukuki tartışmalarda kimin haklı, kimin haksız olduğuna bakmıyor, sonuçtan, sürtüşmeden endişe duyuyor...
Yeni ittifak
Bu durum karşısında Kıbrıs Rum yönetiminin yeni ittifaklar peşinde olduğu görülüyor. Rum yönetimi İsrail ile doğalgaz alanının yanı sıra siyasi ve askeri alanlarda da sıkı bir işbirliği kurmuş durumda. Geçen hafta sonu Kahire’de yapılan zirveyle, Kıbrıs-Mısır-Yunanistan üçlü anlaşmasının temeli atıldı. Kahire Deklarasyonu bu üç ülke arasında doğalgaz konusunda kapsamlı bir işbirliği öngörüyor.
Böylece Doğu Akdeniz’de doğalgaz konusu etrafında üçlü -veya dörtlü- bir topluluk -veya ”cephe”- kuruluyor. Yeni alternatif projeler tasarlanıyor ve Türkiye de bunun dışında tutuluyor.
Kazanan kim?
Şimdi başa dönelim: Doğu Akdeniz’de doğalgaz potansiyelinin bulunması çok şeyi halledecek umudunu yaratmıştı: Kıbrıs meselesi çözümlenecek, iki taraf el ele verecek, refaha kavuşacaktı... Bu gaz Türkiye ile bağlantılı boru hatlarıyla Avrupa’ya satılacak, bundan herkes kâr edecekti... Bölge ülkeleri birbirine yakınlaşacak (Türkiye ve İsrail dahil), aralarındaki uyuşmazlıklar giderilecekti...
Ortada bir “kazan-kazan” potansiyeli varken, ne yazık ki bugün bu şans kaybolmuş bulunuyor. Şu anda herkes kendi pozisyonunu ısrarla sürdürmeye kararlı olduğuna göre, Doğu Akdeniz’deki bu tehlikeli gidişatı durdurmak da zor görünüyor.