Türkiye’nin terör ve diğer bölgesel sorunlar nedeniyle dış desteğe ve dayanışmaya en çok ihtiyaç duyduğu bir sırada, müttefikleri dahil, birçok yabancı güçlerle arası giderek açılıyor.
Bunun başlıca nedeni, kuşkusuz bu ülkelerle çeşitli konularda yaşanmakta olan görüş ve çıkar ayrılıklarıdır.
Ancak bunda üslup faktörünün de rol oynadığı bir gerçek...
Son zamanlarda Türk dış politikası birtakım krizlerle karşı karşıya kaldı. İhtilafa düşülen ülkeler, ABD’den AB’ye, Rusya’dan İran’a kadar uzanıyor.
Anlaşmazlık konuları da çok değişik: Ana başlıklarıyla, Suriye krizi, mülteciler meselesi, PYD/YPG uyuşmazlığı, terör sorunu... Bunların diplomasi yoluyla çözümü için ciddi çaba harcanıyor. Bu yönde son olarak sonuç alınan konu, AB ile sığınmacılarla ilgili varılan anlaşmadır. Diğer sorunlarda görüş ayrılıkları devam etmekle beraber, gene de temaslar devam ediyor veya uzlaşma yolları aranıyor.
Sert çıkışlar
Ancak dış ilişkilerde sıkıntısı yaratan bir faktör de kullanılan retorik ve üslupla ilgili.
Son zamanlarda bunun örnekleri, yukarıda saydığımız ülkelere karşı eleştirilerde kullanılan -sertten de öte- agresif, ağır ifadelerdir.
Bu tür sözler Batı’yı ve özellikle AB ülkelerini hedef almış bulunuyor. Açıkçası, bu üslup bahsi geçen ülkelerin resmi çevrelerinde olduğu kadar kamuoyunda çok yadırganıyor ve sorunların özü bir yana bırakılıp yöneltilen suçlamalar ayrı bir gerginliğe yol açıyor.
Bunun da iki olumsuz sonucu oluyor: Birincisi, dışarıda karşı tepkilere yol açması ve diplomatik çabaları zorlaştırması, ikincisi de içeride kamuoyunda dost ülkelerin aleyhinde bir trend yaratmasıdır ki bu da sonuçta dış politikayı sıkıntıya sokan bir olgudur.
Gerçekten son zamanlarda iktidara bağlı veya ona yakın yayın organlarının böyle bir kampanyaya katıldıkları görülüyor.
Diplomasi yolu
Can Dündar ve Erdem Gül’ün duruşmasını bazı büyükelçi ve başkonsolosların topluca izlemesine karşı gösterilen tepkinin üslubu da dış ilişkilerde sıkıntı yaratmış bulunuyor.
Bu konuda diplomatların görev tanımı (ve “hadlerini aştıkları” iddiası) tartışılabilir ama açıkçası AB ile bütünleşmek isteyen Ankara’nın genel kanaate ters düşen bir çıkış yapması ve bunu yaparken meydan okuyan bir üslup kullanılması, Türkiye’nin Batı’daki imajını ve onunla diyaloğunu olumsuz etkiliyor.
Bu tür uyuşmazlıkları aleni ortamda ateşli beyanlarla değil, sakin diplomasi yoluyla halletmek mümkündür ve de daha yararlıdır...