Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Her yıl eylül ayının son haftası, dünya liderlerinin New York’taki BM merkezinde randevulaştığı tarihtir. İki yüze yakın üye devletin liderleri, Genel Kurul’un yeni çalışma dönemine girmesi vesilesiyle BM gökdeleninde bir araya gelirler.
Genel Kurul’un 67. dönem toplantıları dün Genel Sekreter Ban Ki-moon’un konuşmasıyla başladı.
Bu açılış oturumlarında dünyanın dört köşesinden gelen cumhurbaşkanları, başbakanlar ve diğer üst düzey temsilciler, çeşitli güncel meseleler üzerindeki görüşlerini dile getirirler.
Genel Kurul podyumu bu vesile ile hareketlenir, renklenir. Hafta boyunca burada “dünyanın en büyük siyasi şovu” sahnelenir. Siyaset dünyasının “yıldızları” burada boy gösterir. Kimisi de çeşitli atraksiyonları ile bütün dünyanın dikkatlerini üzerinde toplar...

Genel Kurul’un tarihi böyle göz alıcı sahnelerle doludur. Bunun en unutulmazı, Soğuk Savaş’ın en kritik günlerinde (1960’ta), Sovyet lideri Nikita Kruşçev’in ABD’ye ateş püsküren konuşmasını yaparken, ayakkabısını çıkarıp kürsüye vurmasıdır!
Geçmiş yıllarda Kaddafi, Chavez gibi “yıldızlar”ın aynı sahnedeki numaraları da epey ilgi toplamıştı.
Bu yılki Genel Kurul daha sakin (ve sönük) geçecek gibi. İran Cumhurbaşkanı Ahmedinecad’ın dahi -New York’ta medyaya yaptığı açıklamalara bakılırsa- bu seferki konuşması, geçen yılki kadar saldırgan olmayacak.
Bu yıl Rusya Cumhurbaşkanı Putin Genel Kurul’a katılmıyor. Başkan Obama ise konuşması dışında (seçim turuna çıktığı için) ikili görüşmeler yapmayacak.

Aslında Genel Kurul toplantılarının önemi, liderlerin orada yaptıkları konuşmalardan çok, gerçekleştirdikleri ikili görüşmeler ve kulislerdeki sohbetlerdir. Bazen bu ayaküstü konuşmalardan daha somut sonuçlar çıkabiliyor.
Dünya liderlerinin gerek Genel Kurul’daki konuşmalarında, gerekse ikili temaslarda ele alacakları sorunlar çok uzun bir liste oluşturuyor. Bu meselelerin bir kısmı adeta müzminleşmiş, eski problemler. Filistin meselesi veya Kıbrıs sorunu gibi...
Bir de daha yeni meseleler var: Afganistan’dan Suriye’ye varıncaya kadar... Anlaşılan bu yıl Genel Kurul’daki konuşmalarda Suriye krizi ilk sırada yer alacak. BM özel temsilcisi Brahimi’nin Esad ile yaptığı görüşmenin ışığında verdiği karamsar rapor, bakalım dünya liderlerini harekete geçmeye ne kadar itecek?

Bu mesele, BM’nin son yıllarda karşılaştığı en büyük sınav olarak duruyor.
Dünya teşkilatı Suriye’deki insanlık dramı karşısında aciz. Mesele ne zaman Güvenlik Konseyi’ne gelmişse, vetolar herhangi bir harekete geçilmesini engellemiştir. Oysa bu drama son verebilme yetkisi sadece Güvenlik Konseyi’nde var, Genel Kurul’da yok.
Bu da, BM’nin yapısal bir reforma ne kadar ihtiyacı olduğunu gösteriyor. Güvenlik Konseyi’nin 15 üyesi var. Bunlardan sadece 5’i (eski deyimi ile “Beş Büyükler”) veto hakkına sahip. Bu statü, BM’nin kurulduğu 1945’ten beri yürürlükte. Oysa bugünkü dünya, ikinci dünya savaşının sona erdiği dönemin dünyasından çok farklı. BM’nin yeni dünya şartlarına ayak uydurmasını sağlayacak reformlara ihtiyacından çok söz edildi, ama bir türlü somut bir adım atılamadı.

Doğal olarak BM üyesi ülkeler BM çatısı altında meseleleri tartışırken, öncelikle kendi çıkarlarını gözetlerler. BM “uluslarüstü” bir topluluk değildir. Dolayısıyla her konuda bir görüş birliği sağlamak, hele aksiyon gerektiren bir karara varmak mümkün olmuyor. Kaldı ki BM’nin, örneğin hazır bir çevik kuvvet gibi, her an müdahaleye girişebilecek enstrümanları da yoktur.
Suriye meselesinde BM’nin hareketsizliğinin -veya çaresizliğinin- ardındaki neden budur.
Nüfuz sahibi devletler çıkarlarını ayarlayıp bir görüş birliğine varmadıkça, Suriye krizi -diğer birçok mesele gibi- daha uzun süre gündemde kalmaya devam eder. Ve bu da Genel Kurul’da sadece bol bol konuşulur...