Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın geçen cumartesi İstanbul Küresel Forumu’nda Birleşmiş Milletler’le ilgili söyledikleri, diplomatik çevrelerde ve dış basında büyük ilgi gördü.
Konuşmanın esas dikkat çeken noktası, Başbakan’ın daha önce Bosna’da olduğu gibi, şimdi de Suriye krizinde BM Güvenlik Konseyi’nin aciz duruma düşmesini eleştirirken, bunun sorumluluğunu veto hakkını kullanarak karar alınmasını engelleyen beş daimi üyeye yüklemesiydi.
“Bu durumda Birleşmiş Milletler niye var?” sorusunu ortaya atan Erdoğan dünya örgütünün işlevini tam olarak yerine getirmesi için “adalete dayalı biçimde kendisini reforme etmesinin şart olduğunu” belirtti. Aksi halde “dünya Beşlerin insafına bırakılmış durumda” kalacaktır.
İmtiyazlı statü
Başbakan’ın verdiği mesaj açık: Birleşmiş Milletler dünyadaki değişikliğe uymak ve yapısını ona göre değiştirmek zorundadır.
Gerçekten BM 1945’te kurulduğunda ABD, İngiltere, Fransa, Rusya ve Çin’e -İkinci Dünya Savaşı’nın galipleri olarak- imtiyazlı bir statü ve bu arada veto hakkı verilmişti. Yıllardan beri “Beş Büyükler” bu ayrıcalığı kendi politikaları doğrultusunda, her fırsatta kullanmaktan çekinmiyorlar.
Oysa Başbakan’ın hatırlattığı gibi, o zamandan bu yana dünya çok değişti. Bugün Hindistan, Brezilya, Endonezya, Türkiye gibi “yükselen yeni güçler” var. Dünya “çok merkezli” bir döneme giriyor. Dolayısıyla artık BM’nin de miadını dolduran bu sistemi değiştirmesi, yani kendi bünyesinde reform yapması gerek.
Başbakan konuşmasında uluslararası toplumun dikkatini daha önce Balkanlarda ve şimdi de Suriye’de cereyan eden “insanlık dramı”na çekerken, buna son verilmemesine Güvenlik Konseyi’ndeki engellemelerin sebep olduğunu söyledi. Başbakan isim vermedi ama, bu olayda kimlerin bu engeli çıkardığı açık: Rusya ve Çin. (Tabii başka hallerde Beşlere mensup diğer ülkeler de aynı şeyi yapıyor)...
Aslında Başbakan’ın söylediklerinde doğruluk payı var. BM büyük krizlerde kendisinden beklenenleri yerine getiremiyor, aciz duruma düşüyor. İdeal olan şey, BM’nin kendi bünyesinde bir reform yapması, daha adil kararlar almasını ve bunların hayata geçirilmesini sağlamasıdır.
Kıpırdayan yok
Ama gerçekte bu tür düşünceler lafta kalıyor. Eski Genel Sekreter Kofi Annan’ın da reform hakkında parlak fikirleri ve önerileri olmuştu. Bunlar kağıt üzerinde kaldı.
Gerçekte ne Beş Büyüklerin kendilerine verilen imtiyazlarından vazgeçmeye, ne de diğer birçok ülkenin kendi işlerine geldiği için şimdiki statünün değişmesini desteklemeye niyeti var... Yani konu gündemde değil.
Başbakan Hindistan, Brezilya, Endonezya gibi yeni merkezlerden söz etti. Belki Güvenlik Konseyi’nde reform fikri, somut bir kolektif girişim olarak ortaya atılsa ve bunun mücadelesi doğrudan BM içinde yürütülse, bir hareket olur ve etkisi görülür.
Aksi halde münferit bir ses, bir iki gün medyada yankılanır, ondan sonra unutulur...